HASAN SABBAH’I ALEVİLİKLE İLİŞKİLENDİRMEK AKLA ZİYAN BİR TUTUMDUR
Şiâ’nın hem Kur’an-ı Kerimden sonra en sahih kitap olarak kabul ettiği El-Kâfi adlı eserde geçen On İki İmam konusu, hem de kimi Şia gruplarının İmam Ca’fer-i Sâdık Hz.lerinin ismini de kullanaraktan ileri sürdükleri 'imamet' konusu sanki imanın şart bir rüknüymüş gibi sunulabiliyor. İşte ileri sürülen bu türden iddialar göre; güya Yüce Allah (c.c) Kur’an’ın gizli manalarını Hz. Ali (k.v) aracılığıyla (Cafer ilmi) On İki İmam ve Mehdiye bildirmişte, sonraki imamlarda bu ilme vakıf olmaları hasebiyle de İslam’ın hüccet imamları olarak addedilmişlerdir. Derken bu türden iddialar inanç hale gelip zaman içerisinde dalga dalga yayılış kaydeder de. Nitekim Şiâ ekolünde imamlara yanılmaz sulta imamlar gözüyle bakılması bu hüccet görüşler doğrultusunda şekillenmesini beraberinde getirmiştir. Hakeza yine bu kitapta “Mehdi kaim olunca ortaya çıkacak..” tarzında ifadelere de yer verilir. Oysaki İslam’da imamın yanılmazlığına ya da hüccet imam oluşuna dair herhangi bir şart koşucu iman etme akidesi yoktur. İslam’da sadece Peygamberler Allah tarafından ismet sıfatıyla vahyin elçileri olarak gönderildiklerine dair iman etme şartı vardır. Kaldı ki İslam’da dört büyük halife de ashabın toplu kararı (icma'sı) diyebileceğimiz seçimle iş başına gelmiş olduklarından onlarda asla yanılmaz imamlık kültü olgusuyla halife olmuş değillerdir.
Ancak gel gör ki; Şiâ’nın Sebiler ve aşırı (ğulât) fırkalardan Gulat-ı Şiâ gibi uç akımlar hâşâ Hz. Ali’ye ulûhiyet isnad edecek kadar aşırıya kaçmışlardır. Diğer Şii gruplarıda üç aşağı beş yukarı şu kanaattedirler; Hz. Ali’nin imamlığı veya halifeliği Allah tarafından vahiyle belirlenip güya Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer bunu gizleyip halifeliği gasp etmişlerdir. Hani zırva tevil götürmez ya, aynen öyle de bu tür ipe sapa gelmez ileri sürülen zırva görüşler Sünni siyaset ekolüyle taban tabana zıt görüşlerdir. Üstellik bu zırva teviller ayan beyan bir şekilde “İmamı Allah tayin ediyor” noktasına taşınacak kadar tırmanış kaydedip en nihayetinde 'İmamlar masumdur' ya da “İmamlar yanılmaz öncülerdir” kültü inanç sistemi hale gelir de. Oysaki Allah ve Resulünün hakikatleri dışında her şey tartışılmaya muhtaç konulardır.
Bu arada unutulmaması gereken husus; Şia ekolü ile Aleviliğin birbiriyle birbirinin bire bir aynı özdeş ekol olmadığıdır. Her ne kadar her iki ekolde Hz. Ali’ye bağlılık noktasında aynı ortak paydada birlikte gibi gözükse de uygulamada ciddi anlamda meşrebi ve mezhebi farklılıklar söz konusudur. Örnek mi? Mesela Şiâ ekolünde mollalar baştacı imam olarak kabul görürken Alevilikte dedeler baş tacı öncü olarak kabul görürler. Hakeza mekân olarak da birincisi medreseyi mesken tutarken diğeri dergâhı mesken tutmakta, birinde kitabi oluş esasken diğerinde sazlı sözlü cem olmak esastır. Peki, her bir ekolün kendi içinde çeşitliliği söz konusu mu? Evet, her iki ekolünde kendi içinde çeşitliliği söz konusudur. Tıpkı bu durum Alevilik çatısı altında Hz. Ali'yi (k.v) samimi sevenler noktasında kimilerinin Hasbi Alevi oluşu söz konusu iken, kimilerinin de siyasi tarafgirlik noktasında simgesel Ali’siz Alevi oluşları söz konusudur. Nitekim Hz. Ali'yi sevme noktasında karar kılanlar Ehl-i Beyt sevgisiyle aşırı siyasi mülahazalara kaçmadan Kur’an ve sünnet çizgisine en yakın taife olarak dikkat çekmişlerdir.
Peki ya Şia akımının bayraktarlığını yapanlara ne demeli? Malum onlarda işi........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein