ABD ABD’YE KARŞI
İkiz Kulelerin vurulmasının akabinde ABD kendi iç dünyasında ‘öteki Amerika’sını oluşturduğu muhakkak. Oysa bir zamanlar bu ülkede doğmak bir onur ve bir övünç kaynağıydı, meğer özgürce yaşamak bir noktaya kadarmış. Ta ki; 11 Eylül İkiz Kuleler tufanı kopuverdi, işte o gün bugündür özgürlük meşalesi hak getire, çoktan tarihin raflarına kalktı bile. Belli ki 11 Eylül İkiz Kuleler operasyonu her türden çeşitlilik rafa kaldırılsın diye tasarlanmış. Baksanıza daha ikiz kuleler vurulur vurulmaz hemen öteki görmek istedikleri kesimler hedef tahtasına oturtulur da. Allah bilir ya, gökten taş düşse onu bile öteki ilan ettikleri kesimlerden bileceklerdi. Derken bu olayla birlikte Amerikan’ın var oluş değerlerini altüst edecek dışlayıcı stratejiler devreye sokulur.
Hadi diyelim ki bu olayla irtibatlı örgüt elemanlarının eşkâllerini belirleyip bir bardak suda fırtına koparmaya kalkışsalar adamların feveranlarını bir dereceye kadar anlayabiliriz. Ama gel gör ki ABD Başkanı ve ekibi ortada daha fol yok yumurta yok bu olayın arka planında yatan sebepleri sorup soruşturmadan hemen Müslümanları günah keçisi ilan edebiliyorlar. Derken o çok övündükleri 4 Temmuz 1776 Bağımsızlık Bildirgesinin mana ve ruhuna zıt bir anlayışla, bir zamanlar Sultan Abdülaziz’in gönderdiği paralarla yaptırılan bir elinde güneş doğudan doğar anlamında simgesel ışık meşalesi, baş kısmında ise Osmanlı Sultanının hür adaletini simgeleyen 3 kıta 7 iklime hükmeden anlamında yedi sivri uçlu taç heykeli artık hür ve adalet simgesi bir anıt algısı olmaktan çıkıp özgürlükleri baskılayan anıt simgesi algısına dönüşebiliyor. .
Peki, bu algı dönüşümü sadece özgürlük anıtına has bir durum mu, hiç kuşkusuz Amerikan halkı da Özgürlük Heykeli Anıtının önünde geçtiğinde kendilerini eskisi kadar özgür hissedemeyecek kadar algısı dönüştürülmüş durumdadır. Ki, bu söz konusu özgürlük Anıtı bir zamanlar Osmanlı coğrafyamız sınırları içerisinde ki Mısır eyaletimize konuşlandırılması için yüzü Batıya doğru olacak şekilde dikilsin diye tasarlanmıştı. Ancak sonrasında ne olup bitiyorsa yaşanan talihsiz bir olayın ardından New York’a taşınıp yüzü Doğu’ya doğru olacak şekilde anıt heykel olarak dikilivermiş oldu. Bu demektir ki, bizim bir zamanlar tasarlayıp vizyona girmesini sağladığımız o özgürlük anıtı yâd ellerde değişikliğe uğrayıp yüzü doğuya çevrilmesiyle birlikte aslında o gün bugündür özgürlük ruhu çoktan vizyondan kaldırılmış oluyordu zaten. Dolayısıyla ha o gün, ha bugün hiç fark etmez, New York’a dikilen o özgürlük anıtı artık anlamını yitirmiş donuk bir anıttır. Düşünsenize beyaz adam dünden bugüne hep vahşiliğin öncülüğünü yapmıştır hep, dolayısıyla insanlığın yüzüne bakacak yüzleri kalmadığından, artık o çok övündükleri özgürlük anıtlarının bir noktadan sonra tüm insanlığın hafızasında Amerikan jandarmalığını hatırlatan donuk anıt algısı oluşturması son derece gayet tabii bir durumdur. Hem beyaz adam kim, bize özgürlük ve demokrasi dersi vermek kim? Oysaki tarihi süreç içerisinde eserlerimizle biz onlara ders vermişiz. Nitekim Başkent Washington’un göbeğinde en görkemli müze anıtlarından Washington Memorial’de tüm cazibesiyle görenleri büyüleyen Tosyalı Kazasker Mustafa İzzeddin Efendinin Osmanlı kitabesi ile birlikte yine dünyanın en büyük dikilitaşı Mısır esintisi Washington Anıtının tepesine yerleştirilmiş Sultan Abdülmecid’in Tuğrasının bulunduğu yüksek taşın üzerine kondurulmuş iki satırlık beyit yazılı kitabemiz yeterince onlara ders veriyor zaten. Hem nasıl ders vermesin ki, bir kere Avrupa’da pek çok ülkede patlak veren 1848 ayaklanmalarında Avusturya ve Rusya karşısında zor durumda kalan Macar ve Leh (Polonyalı) mültecileri bağrına basan tek Avrupa ülkesi Osmanlıdan başkası değildi elbet. Bizim mağdurun yanında duran bu kararlı duruşumuzdan ders çıkaran ABD o yıllarda nihayet kendilerinin de mültecilere kucak açacağını bildirebilmiştir. Avusturya ve Rusya mültecilerin sığınmalarına rıza gösterince bilhassa Macar mülteciler gittikleri ABD topraklarında Osmanlının “sığınanı geri vermeyiz” şeklinde gösterdiği kararlı duruşunu ve dostluğunu anlatmaktan kendilerini alamamışlardır. Derken buna paralel olarak ABD kamuoyunda Osmanlıya karşı büyük bir teveccüh oluşur.
Hani gelen gideni aratır derler ya, gerçekten de zaman içerisinde tarihi süreç özgürlüklerin aleyhine işleyecektir. Nitekim bu hususta Oğul Bush’un babasından eksik kalan yanı yok, onda çok daha fazlası görülür. Sonuçta eksik ya da fazla şu bir gerçek her iki liderde ruh ikizi cambazlıkla siyasetlerini yıkıcılık ekseni üzerine inşa etmişlerdir. Baksanıza geldiğimiz noktada Ortadoğu hala kan revan içerisinde yüzmekte. Ne acıdır ki Ortadoğu halklarının çilesi hızından pek bir şey kaybetmiş sayılmaz. Bu gün olmuş halen mazlumun ahu figanı dün olduğu gibi bugünde gök kubbede yankısı kesilmiş değil. Dedik ya, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi sadece insanlığın gözünü boyamaktan ibaret bir kılıfmış meğer. Hele bir ülke ilke edindiği Bağımsızlık Bildirgesinden kopmaya bir görsün gerek Siyahî Afrikalılar, gerekse hemen her ırktan Müslümanlar ötekileştirilme politikalarına kurban verilebiliyor. Hele bilhassa 11 Eylül İkiz Kulelerin yıkılışından sonra bir Müslüman olarak şayet yolun Amerika’ya........
© Enpolitik
