menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

HAC, “7” MERHALELİ MUKADDES BİR YOLCULUKTUR

17 0
04.06.2025

İçinde sayısız hikmetler ve nîmetler barındıran, çeşitli simge ve sembollerden oluşan, çok yönlü bir ibâdet, hudutsuz bir rahmet ve bereket ummânı olan “Mukaddes Yolculuk”u derinlemesine tefekkür ettiğimizde Haccın; Beyt’e ulaşmak için değil, Beyt’in Rabbi’ne vuslat için çıkılan yedi kademeli bir mübârek sefer olduğunu idrâk ederiz. Hac yolculuğu ana başlıklarıyla şu merhalelerden oluşmaktadır:

1 - İlim ve irfâni bilgiye yolculuk

2 - Kendi iç dünyamıza yolculuk

3 - Tarihimize yolculuk

4 - Mahşere / Âhirete yolculuk

5 - Kardeşlerimize yolculuk

6 - Kâbe’ye yolculuk

7- Allah’a (c.c.) doğru yapılan bir yolculuktur.

Âcizâne düşünceme göre her biri ayrı bir merhale olan bu kutsî yolculuğun ilk altı kademesinin esas gâyesi, haccın “gâye-i kusvâ”sı, yâni en son ve en yüksek amacı olan Allah’a (c.c.) doğru yapılan yolculuğun 7. merhalesini hakkıyla gerçekleştirmek ve yaratılanın Yaradan’a vuslatını tahakkuk ettirmek için yapılan ve küllî bir teslimiyet için edâ edilen bir mübârek seferdir. Bu merhaleleri tefekkür edelim ve sırayla îzaha çalışalım:

1-İlme ve irfâni bilgiye yolculuk:

Hac ibâdeti esnasında yapılması gerekenleri öğrenmeye, haccın farz, vacip ve sünnetlerini bilmeye, ziyâret edilecek kutsal mekânlar hakkında bilgi sahibi olmaya ve semboller dünyası olan hacdaki bu “şeâir”lerin[1] ardındaki mânâya ulaşmak için ilme ve irfânî bilgiye yapılan yolculuktur.

Mübârek ecdâdımız, ilme ve irfâna giden yol haritasını bir cümlede özetlemiş, kitaplık çapındaki mânâyı çok çarpıcı bir şekilde ve dört kelimeyle ifâde ederek; “Önce tekke, sonra Mekke!” diye genel bir ölçü ortaya koymuştur. Yâni ecdâdımız bizlere bu yolculuğun birinci merhâlesinde; ilk önce yapılması gereken ibâdetlerin öğrenilmesinin, dînî bilgiye ve Haremeyn hakkındaki tarihî mâlumâta sâhip olunmasının, uyulması gereken âdâbın tâlim edilmesinin, mânevî hazırlıkların tamamlanarak rûhun; îmân, ihlâs, aşk, ilim ve şuur ile kıvama getirilmesinin ve ardından da hikmetle harmanlanmış irfâni bilgiye ulaşılmasının önemini vurgulamış ve bu istikâmetinde hazırlıklar yapılarak Kutsal Topraklara bilgi sâhibi olarak gidilmesi gerektiğini çok veciz bir biçimde ifâde etmiştir.

İslâm âlimleri de bu mevzuda; Haremeyn’deki ibâdet ve ziyâretlerimizde âzâmî derecede hassas davranabilmek, o mübârek diyârların şeref ve fazîletine uygun hareket edebilmek ve o kutsî mekânların mânevî havasını kalplere hakkıyla nakşedebilmek için, elbette “bilmek” gerektiğini vurgulamışlardır. Fakat bilginin yanında ve ötesinde ise, irfan sâhibi olmanın; muhabbet-i Resûlullah’tan Muhabbetullah’a giden aşk çağlayanında yıkanmış mâmur bir gönülle Haremeyn’e gitmenin ehemmiyetini de özellikle ifâde etmişlerdir. Allah Dostlarının tâbiriyle söylersek; “bil”mek, “bul”mak ve “ol”mak esastır. Elbette ki “bilenler” değil, “bulanlar” ve “olanlar” maksûda erer. Fakat “olmak” için “bulmak”, bulmak için de “bilmek” gereklidir. Zâten velî kulların beyanlarından anlaşılmaktadır ki, gittiği mekânların kutsiyetini hakkıyla bilenler, bildiklerinden daha fazlasını bulurlar, Yüce Rabb’imizin ihsân ve hidâyetiyle rahmet deryâsının nice güzellikleriyle hemhâl olurlar…

2- Kendi iç dünyamıza yolculuk:

İç içe girmiş hac yolculuk merhalelerinin ikinci adımı hüccâcın, uzak diyarlara olduğu kadar aynı zamanda kendi iç dünyasına yaptığı engin bir yolculuktur. Bu yolculuk; “beden ülkesinin sultanı” denilen kalbimize ve kalbimizin derinliklerine, yâni kendi iç dünyamıza doğru yapılan ve kendimizle baş başa kalmamızı, hayatımızın muhasebesini yapmamızı ve nefs-i emmâreden nefs-i kâmilîne giden yolda irtifâ kazanmamızı sağlayan bir seyr ü sülûktur. Bu yolculuk; yürek devletimizi Allah (c.c.) ve Resûlullah (s.a.v.) aşkıyla mâmur hâle getirmek, “Kâbe” gibi “nazargâh-ı İlâhî” olan “gönlümüzü” günâh kirlerinden temizleyip pür-nûr eylemek için yapmamız gereken derûnî bir seferdir. Dışarıya bakmaktan ve başkalarıyla uğraşmaktan dolayı en çok ihmâl ettiğimiz bu derûnî sefer hüccâcın kendi kalbine doğru yaptığı yolculuktur. Bu yolculuk; dış dünyaya yaptığımız kilometrelerden çok daha fazla ve kendi iç dünyamız istikametinde çok uzun ve zorlu bir yol kat etmek ve gönül hânemizi mâmur hâle getirmek için îfâ etmemiz gereken, ancak genellikle unuttuğumuz ve çoğunlukla ihmâl ettiğimiz çok önemli bir seyr ü seferdir. Bu hâli bir nutk-ı şerifinde;

“Vâsıl olmaz kimse Hakk’a cümleden dûr olmadan;

Kenz açılmaz şol gönülde tâ ki pür-nûr olmadan

Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede Hak,

Padişah konmaz saraya hâne mâmur olmadan…”

diye ifâde eden Şemseddin Sivâsî (k.s.) Hazretleri; her Müslümanın mutlaka kendi iç dünyasına yönelmesinin, kalbinden mâsivâyı söküp atmasının, gönül hânesini mâmur etmesinin ve Aşkullahı yüreğinde büyütmesinin yolunun kendi iç dünyamıza yapacağımız bu yolculuktan geçeceğini çok veciz bir biçimde şiir diliyle ifâde etmiştir. Hakk’a vuslat için, kendi iç dünyamıza yönelmek ve gönlü pür-nûr eylemek her mü’min için, özellikle de “Mukaddes Yolculuk”a çıkacaklar için çok önemlidir.

3- Tarihimize Yolculuk:

Mukaddes yolculuğun üçüncü merhalesi; insanlık tarihinin en büyük îman ve tevhîd mücâlesine sahne olan ve Hilâl’in tarihî yolculuğuna şâhitlik eden mekânlara yapılan yolculuktur. Bu yolculuk; Hz. Âdem’den (a.s.) Hz. İbrahim Aleyhisselâm’a, ondan Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) uzanan târihi Tevhid yolculuğunun izlerine, Kâbe’nin tarihine ve İslâm’ın o muhteşem geçmişine zaman ve mekân ötesi bir vuslattır. Bu yolculukta İbrâhim Aleyhisselâmın, bütün imtihanlardan alnının akıyla çıkmasını, hicretin gelini Hz. Hâcer’in (r.anha) îman ve tevekkülünü, annesinden süt yerine teslîmiyet emen Hz. İsmâil’in (a.s.) Allah’ın (c.c.) emrine râm olmak için gönüllü olarak boynunu bıçağın altına bırakmasını ve Allah Resûlü’nün (s.a.v.) Hakk’ı tebliğ mücâdelesinde ne büyük zorluklara göğüs gerdiğini târihî mekânları ziyâret ettiğimizde ayne’l-yakîn olarak yâd ederiz. Çünkü haccın her rüknünde İslâm tarihinden binlerce mukaddes hâtıra canlanmakta, İlk İnsan ve İlk Nebî’den Hâtemü’l-Enbiyâ Tâcının Sâhibi’ne kadar pek çok peygamber kıssası hüccâcın gönül gönderinde dalgalanmaktadır. Ayrıca bu yolculuk; Kâbe’nin tarihîyle hemhâl olmamıza, buradaki İslâm’ı tebliğ mücâdelesinin ne denli zorluklardan sonra kazanıldığını anlamamıza, “Gül Devri”nde yaşanan hâdiseleri anmamıza, 21. yüzyıldan sıyrılıp on beş asır öncesine giderek “Asr-ı Saâdet”ten sâdır olan “Gül” kokularını teneffüs etmemize ve “Hâdimü’l-haremeyn” olan ecdâdımızın Kutsal Topraklara duyduğu muhabbete, buralara yaptığı hizmete ve gösterdiği müstesnâ hürmete muttâlî olmamıza vesîle olacaktır. İslâm tarihine hüccâcın yaptığı bu yolculuk, îman mücâdelesini bayraklaştıran peygamberlerin ve........

© Enpolitik