menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

"ANADOLU BAŞLAR VATAN OLMAYA” 26 AĞUSTOS 1071 MALAZGİRT ZAFERİ

20 0
25.08.2024

Anadolu’nun fethi, mânâ sırrını kendi içinde taşıyan muhteşem bir mûcize...
Bu mübârek toprakların tapusunun Türk milletine verilip, “Anadolu’nun vatan olmaya başlaması” lütf-u İlâhî bize...
Bu fethin derûnî mânâsını hakkıyla idrâk etmek, istikbâle dâir yeni zaferler yaşayabilmenin muştusunu verir gönüllerimize…

Cenâb-ı Hakk, “..İnananlara karşı alçak gönüllü, inkârcılara karşı onurlu ve güçlü..” (Mâide, 5/54) olan bir İslâm kavminin; Anadolu denen bu efsunkâr yarımadaya iskân edilmesini emir buyurdu. Güneşin doğduğu yerden, rüzgâr kanatlı atlara binerek kader çizgisini kat eden bu aziz millet, Anadolu’nun bereketli topraklarına Türkistan’dan akın akın gelmeye başladı. "Türkistan’dan Türkiye’ye Anadolu Mûcizesi”ni gerçekleştirmek için; elde âsâ, dilde duâ, belde kılıç, asker oldu derviş-gâziler... Kalpleri fethetmek için, dergâhlar açarak gönüllere ışık saçtı velîler... Yesevî Erenleri, Oğuz erlerinden çok daha önce yüreklerde taht kurdular... Onların irşâdıyla, ‘Kılıç-Kalem-Âsâ ve Duâ’ el ele verdiler… "Kolonizatör Türk Dervişleri” İ’lâ-yı Kelîmetullah aşkıyla gün doğusundan yola çıktılar... Zira Yüce Rabbimiz; “..Her kim Allah yolunda göç ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da, sonra kendisine ölüm yetişirse, muhakkak ki onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir..” (Nîsâ, 4/100) buyurmaktaydı. Bu âyetin muhatabı olmak isteyen Oğuz Kara Han nesli, “Allah(c.c.)’ın ismini her yere duyurmak” için gün batısına hicret etti ve İslâm nizâmını yeryüzünün dört bir yanına hâkim kılma dâvâsının peşinden gitti. Kelime-i Tevhid nûrunu bütün gönüllere ve zihinlere nakşetmek sevdâsıyla yanıp tutuştu. Bu büyük millet; Allah (c.c.) adıyla çağlayıp coştu ve Allah'ın (c.c.) işâret buyurduğu istikamete koştu… Türk milleti; Hilâl’in ışığı solmasın, İslâm mükedder olmasın diye can verdi, kan verdi yıllar yılı... Yoksa Türkler, “kıtlık ve kuraklık olduğu için” terk-i diyar etmedi Orta Asya’dan... Emr-i İlâhî mûcibince göç verdi Uluğ Türkistan... Horasan’dan "Konstantiniyye”nin fethi için “Kızılelma’ya hey Kızılelma’ya!..” diyerek feyz aldı alperenler, “Sonsuz Nûr”un “Gül” kokulu mânâ aydınlığından…

Horasan Erenleri diye bilinen gâzî dervişleri, ilk menzil olan Anadolu’ya dalgalar halinde mütemâdiyen tâze kan taşıyordu... Kader-i İlâhî ve iltifât-ı Rabbânî neticesi kuruldu, ‘Hz. Nûh(a.s.)’ın oğlu,
Yâfes’in evlâdı Türk’ün ahfâdı’ olan bu mübârek ordu... Bu ordu; Uluğ Türkistan’dan Anadolu’nun kapısındaki Malazgirt kilidini açmak için Nîzâm-ı Âlem uğruna akın akın yürürken, “Yâ Allah!.. Bismillâh!.. Allâhu Ekber” nidâlarıyla yer gök inliyordu… Ve 1071 yılının Ağustos ayının son Cuma günü müyesser olacak Malazgirt Zaferi’nin işâret fişeklerinin sesleri Anadolu yaylasında duyuluyor ve Türkistan’ın turkuaz ışıkları "İklim-i Rum”a doğru yayılıyordu…

* * *

Ve Malazgirt Zaferi; Türk-İslâm Medeniyetiyle; Diyâr-ı Rum’un tanışma muştusu… Malazgirt Zaferi, Anadolu’nun kapılarını Türk milletine açılması... Malazgirt Zaferi, keyfiyetin kemiyete galebe çalması... Malazgirt Zaferi, tarihin gidişini değiştiren bir yiğitlik âbidesi... Malazgirt Zaferi, bir cihangirlik numûnesi... Malazgirt Zaferi, Bizans’ın Hakk’a secdesi... Malazgirt Zaferi; Hilâl’in Haç’a, îmânın küfre üstün geldiği bir meydan muharebesi... Malazgirt Zaferi, hem dünya tarihi, hem de Türk tarihi bakımından zamanın kırılma noktalarından birisi...

Malazgirt Zaferi, Asya bozkırlarından Anadolu yaylasına yürüyen bir milletin zaman burcundaki yankılanan sesi... Malazgirt Zaferi, Ortaçağ’ı yıkarak yeni bir çağın açılmasına vesile olan “Feth-i Mübin”in mukaddimesi... Malazgirt Zaferi, İstanbul’un Fethi’nin ilk besmelesi…

“Malazgirt’teki asker” Şanlı Peygamberimiz'in (s.a.v.) “ni’mel ceyş” diye övdüğü O “Güzel Asker…” O “Güzel Komutan”ın (Ahmet b. Hanbel, Müsned, IV, 395) ecdâdı olan ve 20 Ocak 1029 yılında doğan Sultan Alp-Arslan; Çağrı Bey’in üçüncü oğludur. Alp-Arslan’ın hocası olan Buhâralı İmam Ebû Nasr Muhammed, kahraman sultanı fen ve din ilimlerinde eğitti. Genç Alp-Arslan, silah ustası serdengeçtilerden ok ve kılıç kullanmayı öğrendi. Savaş piri muhâriplerden askerî eğitim aldı. Alp-Arslan, babasının emri üzerine, daha 14 yaşındayken askerin başında Gazne Seferi’ne çıktı. Babası Çağrı Bey vefât edince, Horasan’a vâli oldu. 1063 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey öldüğü zaman, vasiyeti üzerine Selçuklu tahtına Alp-Arslan’ın kardeşi Süleyman Bey getirildi. Fakat Türk beyleri buna itirazda bulundular ve "Ebû Şücâ” (Yiğitlerin Babası) diye nâm alan Alp-Arslan’ı hükümdar ilân ettiler. “Yiğitlerin Babası” 27 Nisan 1064 yılında 34,5 yaşında, törenle tahta çıktı. Alp-Arslan, hükümdarlığı süresince devletin batı yönünde ilerlemesine önem verdi. Batıya fetih, doğuya ise genellikle asayişi temin yönünde seferler yaptı. 1070 yılında İslâm Dünyası’ndaki dînî-siyasî birliği baltalayan Fâtimîler üzerine yürüdü. Abbâsî Halîfesini baskı altında tutan Büveyhîlerin tahakkümüne son verdi. Ve Büveyhoğuları’nın esir alarak zindana attıkları Abbâsî Halîfesi Kâim-Biemrillah’ı kurtarıp tekrar makamına oturttu. Bu sebeple de “Burhânü Emîri’l-mü’minîn” (Halîfenin Delîli) unvanını aldı. Daha önce de Ani Kalesi’ni fethettiği için Halîfe tarafından takdir ve tebcil edilerek “Ebü’l -feth” (Fetihlerin Babası) diye hitap edilmişti. Sultan Alp-Arslan “Velî Sultanlarımızdan” birisiydi…

25 Ağustos 1071 günü Sultan Alp-Arslan, İslâm savaş hukuku gereğince Bizans İmparatoru’na, Selçuklu kumandanlardan Sav Tekin’i barış teklifinde bulunmak üzere elçi olarak gönderir. Elçiler mağrur imparatora; “Ordunla beraber geri dön, kan dökülmesin, barış olsun. Aksi takdirde biz azimliyiz. Sonucu yürekten bağlı olduğumuz Cenâb-ı Allah’a havâle etmişiz.” der. Romen Diyojen Türk elçilerinin sulh teklifini şiddetle reddeder ve bu olayı Türklerin korktuğuna yorarak sevinir. İmparator Diyojen Türkleri hezimete uğratacağını ve Selçuklu’nun başkentini alacağını îmâ etmek için Sav Tekin’e hitâben şunları söyler: “Sultanınıza söyleyin, kendisiyle sulh müzâkerelerini Rey şehrinde yapacağım, ordumu Isfahan’da kışlatacağım ve hayvanlarımı da Hemedân’da sulayacağım!..” Sert karakteri kadar zekâsı da kuvvetli olan Sav Tekin, İmparator’a çok anlamlı bir cevap vererek; “Atlarınızın Hemedan’da kışlayacaklarından ben de emînim. Fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum!” der. (Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, l, 418)

Alp-Arslan, muharebe öncesi Halife’den duâ talep eder. Halîfe, bu savaş öncesinde bütün Müslümanlara çağrıda bulunur ve mânevî müzâheretlerini ister. Abbasi Halîfesi, Alp-Arslan ve ordusunun muzaffer........

© Enpolitik


Get it on Google Play