Vatandaş Rıza ve direnen insanın sinematik portresi
Bazı filmler vardır ki sadece bir dönemin nabzını tutmaz, aynı zamanda dönemin kalbine bıçak gibi saplanır. Cüneyt Arkın’ın 1979 yapımı “Vatandaş Rıza “ filmi, işte tam da böyle bir yapım. Yalnızca bir adamın hikayesini değil, bir halkın sessizce bastırılmış çığlığını anlatır bu film. Rıza, her emekçi gibi sistemin çarklarını döndüren, ancak o çarkların arasında ezilen bir emekçidir. Film, onun üzerinden proletarya sınıfını bir metafor olarak ele alır. Rıza’nın karakterinde yoksulluğun, adaletsizliğin ve sistemin çürümüşlüğünün izleri görülür. Filmin her karesi, politik bir alt metinle, sert bir sistem eleştirisiyle yankılanır. Bu eleştiriler, yeri geldiğinde ince bir mizah, yeri geldiğinde tokat gibi çarpan gerçeklerdir.
Film, 1970’ler Türkiye’sinde kapitalizmin henüz tam anlamıyla kurumsallaşmadığı, ancak feodal ve modern sistemlerin bir arada çarpıştığı bir dönemin eleştirisidir. Türkiye’nin sanayileşme sancıları, kentleşmenin yoksulluğu beraberinde getiren yüzü ve emek sömürüsünün yarattığı kaos, Vatandaş Rıza’nın arka planında sürekli hissedilir. Bu atmosfer, yalnızca dönemin gerçekliğini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda sistemin işçi sınıfına uyguladığı baskının evrensel bir hikayesini de sunar.
Filmdeki sistem, yalnızca ekonomik bir çark değildir; aynı zamanda insanların ruhlarını ezen, haksızlıkları sıradanlaştıran bir mekanizmadır. Bürokrasi, yargı, işverenler ve medya, hep birlikte bu çarkın dişlileri olarak resmedilir. Rıza’nın karşısındaki güç, yalnızca bir birey ya da kurum değildir; o, adaletsizliği sürdüren kolektif bir yapıyla savaşmaktadır.
Rıza’nın mücadelesi, yalnızca haksızlığa karşı bir direniş değil, aynı zamanda sistemin karşısında ayakta kalmaya çalışan bir halkın metaforudur. Onun nasırlı elleri, tıpkı bir işçi sınıfının acı dolu hikayesini anlatır gibi, sistemin insanları nasıl un ufak ettiğini gösterir.
Filmde yer alan bazı metaforlar, anlatının derinliğini artırır. Rıza’nın yaşadığı mahalle, sistemin unuttuğu insanların bir mikro kozmosudur. Dar sokaklar, dökülen evler ve sürekli tedirginlikle yaşayan insanlar, Türkiye’nin o dönemki sosyoekonomik tablosunun somut bir yansımasıdır. Rıza’nın isyanı, bu sokaklardan yükselen bir çığlık gibidir; herkesin duyduğu ama kimsenin dile getiremediği bir gerçekliktir bu çığlık.
Rıza’nın her hareketi, ideolojik bir anlatının parçasıdır. Çalıştığı mekânlar, kullandığı araçlar, onun direnişini destekleyen sade ama güçlü sembollerdir. Kimi sahnelerde, özellikle onun adalet arayışı ve toplumsal bilinçle ilgili çıkışlarında, Sovyet sinemasından izler bulmak mümkündür. Rıza, SSCB’nin simge öğeleriyle resmedilen bir direnişçidir; çünkü tıpkı Bolşevik devrimin işçi sınıfını merkeze alan ideolojisi gibi, Rıza da emek üzerinden inşa edilen bir mücadeleyi temsil eder.
Filmin doruk noktası repliklerinden biri, Rıza’nın mücadelesinin toplumsal bir boyut alma tehlikesine karşın, telefonun ucundaki “egemen” sesin söylediği repliktir aslında. Der ki bu ses “Bizim Sistemimizin Amacı Vatandaş Rıza Gibiler Yaratmamaktır”. Bu cümle, filmin doruk noktasıdır. Sistemin kendini açık ettiği, maskesinin düştüğü andır. Sözcüklerin sade ama acımasız gücü, Türkiye’nin o dönemki sosyal ve ekonomik yapısına dair çok şey söyler. "Bizim sistemimizin amacı vatandaş Rıza gibiler yaratmamaktır" diyen karakter, yalnızca bir repliği dillendirmez; o, ezilenlerin direncinden korkan, hak arayan bireyleri düşman gören bir ideolojiyi temsil eder. Bu cümle, bireyin özgürlüğünün, hakkının ve emeğinin sistematik olarak bastırılmasının manifestosudur. Rıza’nın isyanı, yalnızca bir birey olarak değil, bir sınıfın sesi olarak yükselir. Sistemin amacı, itaatkâr, sorgulamayan, ne verildiyse razı gelen bireyler yaratmaktır. Rıza, bu kalıbı reddeder. O, itiraz eden, hakkını arayan ve mücadele eden bir........
© Elips Haber
