Perdenin arkasındaki devlet: Argo'nun yalanla yağlanan makarası
Ben Affleck'in 2012 yapımı Argo filmi, üç Oscar heykelciğiyle süslenmiş bir Amerikan kahramanlık “masalı”dır; ama bu masalın altında, Ortadoğu’yu satranç tahtasına çeviren emperyal aklın, kendi gerçekliğini senaryo hâline getiren Hollywood endüstrisinin ve halkları kitle psikolojisiyle uyuşturan istihbarat aygıtlarının kara mizahı vardır aslında.
Argo, CIA’in 1979 İran Devrimi sırasında Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’nde rehin kalan altı Amerikalı diplomatı kurtarma operasyonunu anlatır. Ancak asıl mesele, bu operasyonun bir "film" kılıfında yapılmasıdır. Zira filmde de resmedildiği gibi artık dünya, kurşunla değil kurgu ile fethedilmektedir. "Gerçek bir hikâyeye dayanmaktadır" cümlesiyle açılan film, aslında gerçeğin ta kendisinin nasıl çarpıtıldığını gösterir. Argo, ABD istihbaratının kurmaca bir bilimkurgu filmi üzerinden yaptığı propaganda operasyonunu anlatırken, sinemanın bir silahtan farksız olduğunu hatırlatır bize. Bertolt Brecht’in dediği gibi, "Savaş başladığında, gerçeğin ilk kurban olması tesadüf değildir."
Filmde Tony Mendez karakteri, rehineleri kurtarmak için Hollywood’a başvurur. Kurmaca bir film senaryosu oluşturulur, yapım ofisi kurulur, gazete ilanları verilir. Gerçek ve yalan arasındaki sınır öylesine silikleşir ki, devletin yalanı artık sanatsal bir forma bürünür. Kapitalizmin kutsal çocuğu olan Hollywood, ABD’nin istihbarat ve dış politika stratejisinin bir aparatıdır. Bu yönüyle Argo, Hollywood rüyasının nasıl bir “algı mühendisliği” silahına dönüştüğünü gösterir bizlere. Ama elbette konuyu sadece ABD kompozisyonu üzerinden okumamak gerekir duramayız. Çünkü bu sadece........
© Elips Haber
