menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kapitalizmin kara kutusu: 'Inside Job' ve Türkiye'nin ekonomik yıkımı

14 8
previous day

2008 küresel finans krizi, yalnızca Wall Street’in duvarlarını sarsmakla kalmadı; tüm dünya ekonomisine yayılan bir artçı şok yarattı. Charles Ferguson’un Oscar ödüllü belgeseli Inside Job, bu krizin görünen yüzünün ötesine geçerek, kapitalizmin nasıl raydan çıktığını, denetimsiz finansal piyasaların devasa bir enkaza nasıl dönüştüğünü, belgesele özgü bir titizlikle gözler önüne seriyor. Ancak bu belgeseli salt Amerika’nın günahlarıyla sınırlandırmak büyük hata olur. Çünkü “Inside Job”, Türkiye’nin özellikle son on beş yılda yaşadığı ekonomik kırılmaların da karanlık bir aynası.

Belgeselin açılış sekansında, İzlanda’nın küçük ve istikrarlı ekonomisinin, büyük finansal manipülasyonlar sonucunda nasıl yerle bir olduğunu izleriz. Ferguson, büyüteç altına aldığı finans devleri ve politikacıların maskelerini tek tek düşürürken, kapitalizmin paraya olan doyumsuz iştahını ve bunun yarattığı toplumsal enkazı ortaya serer.

Krizin vurduğu ABD'nin trajik sekanslarında sokaklara dökülen evsiz aileler, ipotek krizinde ellerindeki son varlıklarını da kaybeden orta sınıf ve kredi kartı borçlarıyla boğulan genç nesili izleriz… Bu sekans bizlere bir çağrışım yapıyor sanırım. Yükselen kiralarla evsiz kalma tehlikesi yaşayanlar, marketlerde taneyle sebze almaya çalışan emekliler, kredi borçlarıyla hayata tutunmaya çalışan gençler… ABD'nin yaşadığı bu trajedinin yeni perdesi sanki Türkiye'de açılıyor.

Ferguson’un belgeseli, Amerikan ekonomisini mortgage balonuyla şişiren finansal mühendislik oyunlarını anlatırken, akla Türkiye’deki inşaat odaklı büyüme modeli geliyor. ABD’de bankalar, riskli mortgage kredilerini karmaşık finansal enstrümanlarla ambalajlayıp dünya piyasalarına pazarlarken, Türkiye’de de inşaat sektörü “çılgın projeler” ve “mega yatırımlar” söylemiyle ekonomik büyümenin ana motoru haline getirildi. Ancak bu motorun yakıtı, sıcak paraya ve döviz girişine dayalıydı. Tıpkı belgeseldeki Collateralized Debt Obligations (CDO) adı verilen zehirli finansal ürünlerin gerçekte hiçbir değeri olmaması gibi, Türkiye’de de birçok konut projesi ve AVM, ekonomik bir gerçeklikten ziyade “değerli bir kâğıttan kule” inşa etti. Bugün boş kalan konutlar, âtıl durumdaki iş merkezleri ve iflas eden inşaat firmaları, tıpkı 2008’de boş kalan Amerikan banliyöleri gibi, ekonomik politikaların içi boşluğunu simgeler nitelikte.

“Inside Job”, ABD’de finansal kurumların denetimsizleşmesi sürecini anlatırken, Türkiye’de de bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumların (BDDK, SPK, Merkez Bankası) siyasi müdahalelerle nasıl içinin boşaltıldığını düşündürüyor. ABD’de krizi hazırlayan en önemli faktörlerden biri, Clinton ve Bush yönetimlerinin Glass-Steagall Yasası’nı yürürlükten kaldırmasıydı. Bu yasayla birlikte yatırım bankaları ve ticari bankalar arasındaki duvarlar yıkıldı; finansal piyasalarda riskli spekülasyonlara kapı aralandı. Benzer şekilde, Türkiye’de de ekonomik karar alma süreçlerinin liyakatten uzaklaşması, inşaat sektörüne yönelik denetimlerin gevşetilmesi ve ihale süreçlerinin şeffaflıktan yoksun hale gelmesi, ekonomik krizin tohumlarını attı. Özellikle Kamu İhale Kanunu’nun defalarca değiştirilmesi, büyük projelerin belirli şirketlere adrese teslim verilmesi, piyasada rekabeti ve kaliteyi düşürdü.

ABD’deki kriz sırasında, finans devlerinin riskleri nasıl gizlediğini ve yatırımcılara pembe tablolar sunduğunu “Inside Job” bize gösterdi. Türkiye’de de ekonomi yönetimi, “Türkiye Ekonomi Modeli” gibi süslü kavramlarla kötüye giden ekonomiyi perdelemeye çalıştı. Ancak bu illüzyon, enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığını düşünen halkın market raflarında yaşadığı gerçeklikle hızla dağıldı.

2021 sonunda uygulamaya alınan Kur........

© Elips Haber