Halkın hafızasını yeniden yazmak: Şili’nin ‘hayır’ dediği gün
Tarih bazen bir ülkenin üstüne çöken ağır bir sis gibidir. Şili için bu sisin adı Augusto Pinochet’ydi. 11 Eylül 1973'te, sosyalist Devlet Başkanı Salvador Allende'yi deviren ABD destekli bir askeri darbeyle iktidara geldiğinde, ülkenin kaderi sonsuza dek değişti. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramlar bir gecede kül olurken, şiddet, baskı ve korku Şili halkının yeni gerçeği haline geldi.
Pablo Larraín’in 2012 yılında çektiği “No” filmi siyasi kampanyaların yalnızca bir propaganda aracı mı, yoksa halkın bilinçlenmesi için bir katalizör mü olduğunu sorgulayan ve Pinochet dönemini anlatan bir başyapıt. Film, Augusto Pinochet’nin 15 yıllık kanlı diktatörlüğüne karşı düzenlenen 1988 referandumunu merkezine alıyor ve "No" adı verilen bir reklam kampanyasının halk üzerindeki etkisini ele alıyor. Elbette Larraín’in anlattığı şey, sadece bir seçim süreci değil; tarihin nasıl şekillendiği, halkın bir baskı rejimine nasıl başkaldırdığı ve demokrasiye giden yolun ne kadar sancılı olduğu.
Pinochet sadece bir diktatör değildi; aynı zamanda bir ekonomik "deney" yürütüyordu. Chicago Boys olarak bilinen bir grup Şilili ekonomist, ABD’nin neoliberal politikalarını Şili’ye adapte etmek için Pinochet rejiminin desteğini aldı. Sonrasında ise özelleştirmeler, kamu hizmetlerinin çöküşü, işçi haklarının silinmesi ve gelir eşitsizliğinin derinleşmesi gerçekleşti. Bir yanda büyük şirketler zenginleşirken, diğer yanda işçiler, çiftçiler ve orta sınıf eziliyordu. Rejim, ekonomik büyüme maskesi altında, halkın büyük bir kısmını yoksulluğa mahkûm etti. Diktatörlük sadece bir siyasi baskı rejimi değildi; aynı zamanda bir ekonomik kıyım politikasıydı. Pinochet döneminde Şili halkının yaşadığı en büyük trajedi belki de korkunun normalleşmesiydi. İnsanlar konuşmaktan, eleştirmekten, sorgulamaktan vazgeçti. Birinin ortadan kaybolmasını ya da hapse atılmasını kabullenmek, hayatın olağan bir akışı haline gelmişti. İnsanlar bir sabah kapılarını açtığında yan dairede yaşayan bir ailenin gitmiş olduğunu görebilirdi. Ama kimse konuşmazdı. Kimse sorular sormazdı. Çünkü sorular sormak tehlikeliydi.
Diktatörlük sadece baskı ve işkenceyle değil, aynı zamanda bir halkın bilinçaltına yerleştirilen korku ile de ayakta kalır. Pinochet rejimi, binlerce insanın kaybolduğu, işkenceden geçirildiği, öldürüldüğü ve ülkenin tüm muhalif seslerinin susturulduğu bir dönem olarak tarihe geçti. Ancak burada esas mesele, yalnızca fiziksel baskı değil, aynı zamanda halkın zihnine işlenmiş olan "Başka bir alternatif yok" algısıydı. Diktatörlükler, halkı sadece kontrol etmekle yetinmez; onları, başka bir yaşamın mümkün olmadığına inandırır, işte No tam da bu algıyı yıkmak için tasarlanmış bir film. Bir halkın, uzun yıllar boyunca "Hayır" demeyi unuttuğu bir düzene karşı, tekrar hayır demeyi hatırlatan bir yapım. Film boyunca gördüğümüz kampanya çalışmaları, aslında sadece bir siyasi hareket değil; bir hafıza tazeleme, bir başkaldırı eğitimi. Larraín’in kamerası, halkın üzerindeki bu korkuyu yavaş yavaş silerken, umut veren reklamlarla “başka bir hayatın mümkün olduğunu”........
© Elips Haber
