menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hukukçular, iktidar ve hakkaniyet: Değişmeyen bir çelişki

9 1
18.02.2025

Gökyüzünde birlik ve tekliği temsil eden Tevhid, yeryüzünde adaletin bizatihi kendisidir. Nasıl ki Tevhid, evrenin tek bir hakikat ve düzen üzerine kurulu olduğunu anlatıyorsa, adalet de bu düzenin yeryüzündeki somut yansımasıdır. Adaletin tesis edilmediği bir toplumda, Tevhid inancı da eksik kalır. Çünkü adalet, ilahi düzenin insanlıkla buluştuğu noktadır. Ne var ki, tarih boyunca bu hakikate sadık kalmak her zaman mümkün olmamıştır. Hukukçular, adaletin bekçileri olmaları gerekirken, çoğu zaman iktidarın gölgesinde kalmayı tercih etmiştir.

Tarih, iktidarların değişen yüzlerine tanıklık etti. Krallıklar, imparatorluklar, cumhuriyetler… Hepsi geldi ve geçti. Ancak hukukçuların güce boyun eğme eğilimi hiç değişmedi. Dün “şunlar büyük suçlar işledi” diyenler, bugün “bunlar adaletin karşısına çıkıyor” diyor, yarın ise başka bir düşman icat ederek aynı senaryoyu tekrarlıyor. Sahnede sadece figüranlar değişiyor; linç kalabalıkları ve bu tiyatronun seyircileri ise hep aynı kalıyor. Bu durum, tarihin tekerrür ettiğini gösteren acı bir gerçek.

Jeremy Bentham, yüzyıllar önce hukukçuları tarif ederken bu çelişkiyi şu sözlerle özetlemişti:
“Edilgen ve zayıf, her şeyi yutmaya ve her şeye razı olmaya hazır bir soy; doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğinden yoksun beyinler ve her ikisine de eşit kayıtsızlıkta duygular… Aklın sesine ve kamu yararına karşı sağır, erkin en küçük işaretine boyun eğici…”

Bentham’ın bu sözleri, yalnızca bir dönemin veya bir coğrafyanın hukukçularını değil, tarih boyunca güce itaat eden tüm hukukçuları tarif eder. Adaletin taşıyıcısı olması beklenen hukukçular, çoğu zaman güç dengelerinin arabulucusu olmuş, adalet ve hakkaniyet kavramlarını iktidarın çıkarına göre eğip bükmüştür.

Tarih, hakikati savunmanın cesaret gerektirdiğini gösterir. Ancak........

© Elips Haber