Rejimin temel planı
19 Mart Süreci devam ediyor.
Burada “süreç” kelimesini “28 Şubat Süreci”ne atıfla bilinçli olarak kullanıyorum.
Geçtiğimiz iki haftadaki yazılarımda belirttiğim gibi, 18 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve 19 Mart’ta gözaltına alınarak tutuklanması “fiili bir tepeden darbe” idi. Tıpkı 28 Şubat 1997’de verilen örtük muhtıranın bir tür darbe olması gibi.
Ancak, nasıl 28 Şubat’ta verilen muhtıra ile süreç orada bitmemiş ve sonrasında Türkiye siyaseti Refah-Yol Hükümeti ile Kemalist yüksek bürokrasisi arasında aylar süren bir mücadeleye tanık olduysa, şimdi de CHP ve muhalefet ile Erdoğan rejimi arasında benzer bir bilek güreşi başladı.
Aslında bugünün Türkiye’sinde demokrasi 1997’nin çok daha gerisinde. Ancak, bu başka bir tartışma konusu.
“Rejim” ifadesini de gene “süreç” gibi bilinçli kullanıyorum.
Türkiye’deki mevcut siyasi iktidar artık bir “hükümet” veya “yönetim” olarak tanımlanmanın çok ötesinde, devleti ele geçirerek bir “rejim”e dönüşmüş durumda.
2007-18 arasındaki dönüşüm sonunda ortaya çıkan bu yeni rejim halen kendisini hukuken kurumsallaştıramamış olsa da (ki yeni anayasa sürecinin bir hedefi de aslında budur)Erdoğan’ın liderliğinde AKP, MHP ve milliyetçi-muhafazakâr bürokrasiden oluşan üç temel bileşene sahip fiili bir yapının olduğunu söylemek mümkün.
19 Mart’taki tepeden darbeyi gerçekleştirenler ise MHP’ye yakın milliyetçi-muhafazakâr bürokrasi içerisinde Erdoğan’la bağlantılı bir yargı kliği gibi duruyor.
Peki, rejim içindeki bu klik tam olarak neyi hedefliyor?
Meseleyi açıklamaya şuradan başlamalı: 2016’dan beriErdoğan muhalefeti devlet gücüyle arka kapı yöntemlerledizayn etmekte.
Hatırlanırsa, 2016 yılında MHP........
© Elips Haber
