Yurttaşın malı “gölet” ise devletin malı “deniz” olamaz
Devlet algımızın odağında “idari mekanizma”, “zor aygıtı” olma, “özgürlüğün kendini gerçekleştirme alanı”, “yurttaşlık bilincinin şekillendirilmesinin etik idealleri”, toplumu “yönetme” ve “toplumu geleceğe taşıma fikri” öne çıkabilir. Bizim zihnimizde “devlet sadece yöneten değil; bir halkı geleceğe bağlayan anlatının taşıyıcısı” işleviyle öne çıkıyor.
Devlet, bir halkı geleceğe taşırken ,“topraklarımız ve topraklarımızın işlenmesine” ilişkin bilgiye dayalı fikre ve projelere, o projeleri paylaşan ortak dile, rızaya dayalı yönetim algısına, öngörme ve önlem alma, gözetim-denetim mekanizmalarına sahip olmalıdır.
Burada paylaştığımız düşünceler, başta topraklarımız olmak üzere diğer bütün varlıklarımızın, “Devletin malı deniz algısı nedeniyle, ahlaki ve etik değerleri aşındığı; ayıp, günah ve utanma gibi insanın kendini frenleme mekanizmalarını çürüttüğü; rüşvete, irtikaba, vergi kaçırmaya özendirdiği, gelir eşitsizliği yarattığı; ilke, kural ve yasa çiğnemeyi zihinlerde meşrulaştırdığı, toplumun uzun dönemli dirlik ve düzenini tehlikeye doğru sürüklediği” varsayımına dayanır.
Topraklarımızda rekabet edebilir işletme ölçekleri oluşturarak, rekabet edebilir teknoloji ölçeklemesine özen göstererek, öngörme-önlem alma, gözetim ve denetim disipliniyle yönetim kalitesini artırarak başta gıda arzı güvenliği, bir adım sonrasında da gıda güvenilirliği sağlanabilir. Yaratmak istediğimiz sonuçlara erişebilmemiz için ayrıntılı durum değerlendirmesi yapmalıyız.
Ulaşmamız gereken net algı, “ yurttaşın malı ‘gölet’ ise, devletin malı ‘deniz’ olamaz” gerçekliği olmalı. Yoksul yurttaşları olan bir yerde, zengin devlet varsa; eşitsizlik, haksızlık ve huzursuzluk da vardır. Birey hakkı konusunda ne kadar özenli olmamız gerekiyorsa; bireylerin bir üst örgütlenmesi olan devlet malına da aynı özeni gösteren algı oluşturulmalı, olgunlaştırılmalı ve çoğaltılmalı. Topraklarımızla ilgili “kolektif bir anlam üretmek” istiyorsak, “Mehmet’in çıkarları ile memleketin çıkarlarını dengeleyen” yol ve yöntemleri aramalı ve bulmalıyız. Yanılabilme özgürlüğünü kullandığımızı daha başında söyleyerek, toprak mülkiyeti ve işlemesiyle ilgili değişik kesimlerde “malumat düzeyinde” -Farkında olunan olay ya da olgunun ayrıntı dinamikleri ve etkileşimi bilgiye ve uygulamaya dönüştürülemeyen aşama- hazine topraklarına ilişkin aşağıdaki algıları tartışmalıyız:
1- Toprak alım-satımında vergiden kaçınma ve kaçırma eğilimi: Çok uzun yıllardır; toprak alım-satımında gösterilen bedel ile ödenen bedel arasında farkın ulusal bir spor haline gelmesi yurttaşın, “etik ve ahlaki değerleri bir kere çiğnemekle bir şey olmaz” çarpık algısını besler. Yasa yürürlükte olduğu sürece eleştiri hakkımız vardır, ama uyma hakkımız yoktur. Ölçeği ve gerekçesi ne olursa olsun........
© Ekonomim
