menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Veri analitiğine göre büyüme yolları ve riskleri

15 0
07.04.2025

Eldeki verileri doğru değerlendirerek büyümeyi yönetmenin yollarını araştırma zamanı.

Kendisini “Analitik veriler ışığında Risk Sermayesi ve İnsan Sermayesi konularında global deneyimi ve yerel ihtiyaçlara uygun çözümleri ile 120'den fazla ülkede müşterilerine hizmet veren” bir şirket olarak tanımlayan Aon, “CFO Yol Haritası: Çok Boyutlu Büyüme için Daha İyi Kararlar” adlı bir rapor yayınladı. Raporda dikkatimi çeken ifade, CFO’ların yüzde 81’inin son beş yılda büyüme anlayışlarının önemli ölçüde değiştiğini belirtmesiyle ilgiliydi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan’da yeni gümrük tarifelerini imzalamasından bir gün sonra Telenity Kurucusu ve CEO’su İlhan Bağören ile NBE Televizyonunda çektiğimiz videonun ardından okuduğum rapordaki bu ifade önemli. Çünkü paranın kontrolü ile teknolojinin kontrolünün stratejiye hâkim olan bir yöneticinin elinde bulunmaması, doğru yatırımların yapılıp yatırım dönüşlerinin makul zamanda gerçekleşmesini imkânsız hale getiriyor.

Teknoloji yazdığım dönemde şirketlerin sadece CIO’ları ile değil CFO’ları ile de mümkün mertebe konuşuyordum. Bunun çok yerinde olduğunu yıllar sonra bir işadamı ile konuşurken anladım. Bu işadamı, Türkiye’deki şirketlerin para kazanma amaçlarının onları finansal işlemlerin kara deliğine sürüklediğini belirterek ilgi çekici bir ayrıma işaret ediyordu: Para kazanmak önceliğinizse para kazanamazsınız. Satacak bir şey yapmak ile sürekli bir şeyleri satarak yaşamak arasındaki fark, deyim yerindeyse kulağıma küpe oldu.

Türk iş dünyasının yaptığı işlerin kârsızlığı daha sonra ABD’de yaşayan bir Türk iktisatçının Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarının yüksek cirolarının yarattığı kârlarının çok düşük olduğuna işaret etmesi ile bu küpeye bir yenisi daha eklendi. Bu kârsızlık yeni yatırımların önünü açmayı güçleştiriyordu. Ekonomi biraz sıkıştığında iş hemen “sermayeye erişimdeki sıkıntılar” senfonisine dönüşüyordu. Bunun fiziksel dünyadaki karşılığını Tempo dergisinde çalıştığım dönemde öğrenmiştim. Dergi grubunda daralma söylentileri başladığında herkes işi gücü bırakır; kendi pozisyonunu korumasını sağlayacak sosyal ilişkilerin peşine düşerdi “İşten çıkarmalar olacak” sözünün duyulmasının ardından yaklaşık üç ay operasyon sürse de doğru düzgün iş yapılmazdı. Bu arada işi batıranlar birbirlerinin “ne kadar iyi insan” olduğunu söyleyerek bir koruma çemberi oluştururlardı.

Bu dönemde CFO’lara olan ilgim finansal göstergelere de yöneldiğinde şirketlerin faaliyet dışı gelirleri diye bir kavramla karşılaştım. Şirketler, faizlerin yüksek olduğu dönemlerde paralarını faize koyup oradan gelir elde ediyorlardı. Faizlerin düşük olduğu dönemlerde ise, kredi ile iş yapıp kendi sermayelerini tutarken yatırım maliyetlerini düşük tutuyorlardı. Bu da ayıp bir şey değildi. Çok büyük global şirketlerin de büyümelerinin finansmanını bu şekilde sağladıklarını biliyordum. Bizdeki sorun, büyümenin gerçekleşmemesiydi.

Bağören’in stüdyoda anlattıkları, bir yandan onu dinleyip yeni sorular hazırlarken diğer yandan bu hikâyenin bir film şeridi gibi zihnimden geçmesine neden oldu. Bağören kendi deneyiminden yola çıkarak yazılım şirketlerinin çalışan başına 200 bin dolar civarında bir gelir yaratması gerektiğini ve Türkiye’de bunun 30 bin-35........

© Ekonomim