Aynalar koridoru
Siyasal iktidarın doğası onu daima egemenliğin kişiselleşmesine yöneltir.
Sovyet corpus mysticum’u neydi? Corpus mysticum ‘laicum’ idi. Ama aynı zamanda kısmen bir Corpus Christianorum da sayılabilir. Bazı Batılı akademisyenlerin politika kuramının dinselleşmesi temalı makaleler yayınladıkları günümüzde bu iddiaya artık hiç şaşırmamak gerekiyor. “Kızıl Ordu kurtar bizi” (Stalingrad) 20. Yüzyılda sosyalizmin en önemli anı ve aynı zamanda hem zirvesi hem de bitiş noktasıydı. Kızıl Ordu’nun Sovyet halklarını Nazi barbarlığından kurtarması 20. yüzyılın popüler söyleminin en inandırıcı ve en gerçek olduğu anlardan birisidir. Açıkça laik -seküler değil laik- hatta yer yer ateist olan Sovyetler Birliği, Nazi istilası sonrası yine de Ortodoksluğa ihtiyaç duymuştu. İhtiyaç duymuştu çünkü iddiaya göre bir din araştırması 1936’da Stalin’in önüne konulduğunda hala kiliseye bağlılık veya sempati gösterenlerin oranının yüzde 37 olduğu ortaya çıkmıştı ve bu yalnızca Ruslar arasındaki orandı. Sonuç olarak Stalin II. Dünya Savaşında sadece Alexander Nevsky ve Kutuzov’un hayaletlerini çağırarak milliyetçilik vurgusu yapmamış, aynı zamanda kiliseye de başvurmuş ve hala mevcut olan bazı kilise mensuplarına kısmi haklar tanımıştı. Tıpkı sacerdotium ile regnum’un bir zamanlar simetrik olması gibi, ama farklı bir dünyada, üç ideoloji birbirlerine bakıyor ve aynadaki akisleri üzerlerine yansıyordu. Elbette ki dine ve milliyetçiliğe yapılan vatan savunmasına katılma çağrısına rağmen durum geçiciydi ve sonuçta Sovyet Corpus mysticum’u tam olarak bir tür Corpus Christianorum değildi. Ancak tüm patria’yı kapsamak için hem milliyetçilik hem de dinle simetrik olmak, ayna etkisinden yararlanmak gerekiyordu. Bir kez ayna etkisine ihtiyaç duyulunca geçmişin kesin ateizmine dönüş mümkün değildir. Belki de Ateizmin avamı tamamen kapsaması SSCB’de bile zaten hiç mümkün olmamıştı.
Kızıl Ordu kurtar bizi!
Bir nedeni şudur. Siyasal iktidarın doğası onu daima gizemli bir haleyle çevirir ve daima egemenliğin kişiselleşmesine yöneltir. Esasen gücün/iktidarın her türü kişiselleşme eğilimi taşır. “Kolektif liderlik”, bir sis perdesi işlevini taşımadığı durumlarda, ya imkânsız bir melezdir -oksimoron- ya da güç/iktidar henüz kalıcılaşmamıştır. İktidarı çevreleyen hale ilahi olabilir ve doğrudan Tanrı’dan gelen bir güce dayandığı iddia edilebilir. Ya da monarkı -rejimin sembolü olan bireyi- yerleşik dinsel kurumların bir uzantısı konumuna yerleştirir. Söz konusu kutsallık rejim laikleştikçe ilahi/dinsel bir........
© Ekonomim
