menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kripto madenciliği, enerji tüketimi ve karbon ayak izi

13 1
08.03.2025

Burcu ALPTEKİN

Vergi Müfettişi

Daha önceki yazılarımız ile kripto varlıklar ve bu varlıkların ekosistemi, karbon vergilemesinin temelleri, gerekçesi, uygulaması, süreci, bu anlamda enerji verimliliği ve sürdürülebilirliği konularında fikirlerimizi sizlerle paylaşmıştık, gelin bu yazımızda bahse konu üç unsuru bir araya getirip deterministik bir sistemi gözler önüne serelim ne dersiniz…

Kripto para birimlerinin, özellikle Bitcoin ve Ethereum gibi büyük dijital varlıkların hızla büyüyen pazarları, yalnızca finansal ekosistemi dönüştürmekle kalmamış, aynı zamanda küresel enerji tüketiminden çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine kadar geniş bir yelpazede ciddi zorlukları da beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda, kripto madenciliğinin enerji tüketimi ve bağlantılı olarak da karbon ayak izi üzerindeki etkileri, yalnızca sektörel değil, aynı zamanda çevresel, sosyal ve ekonomik boyutlarıyla da tüm dünyada tartışılmaya başlanmıştır. Öte yandan, -bunu asla göz etmemeliyiz ki- dijital para birimlerinin üretim süreçleri sırasında kullanılan yoğun enerji miktarı, çoğu zaman fosil yakıtlar gibi çevreyi kirleten enerji kaynaklarıyla sağlanmakta, bu da hiç şüphesiz kripto madenciliğinin doğrudan veya dolaylı yollarla karbon salınımını artırmasına yol açmaktadır. Bu durum, hâlihazırda iklim değişikliği ile mücadele eden bir dünyada, söz konusu üretim faaliyetlerinin çevresel etkilerini minimize etmek amacıyla geliştirilmesi gereken vergi politikalarının hayati önem taşıdığını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu günkü yazımızda, enerji tüketimi ve karbon ayak izinin, özellikle fosil yakıtlara dayalı enerji kaynaklarıyla ilişkilendirilmiş olan kripto madenciliği üzerindeki etkilerini derinlemesine ele alarak mevcut vergilendirme sistemleriyle bu etkilerin nasıl yönetilebileceği üzerine detaylı bir yorumsal mecra sunacağız…

Kripto Madenciliği ve Enerji Tüketiminin Küresel Boyutu

Kripto madenciliği, dijital para birimlerinin üretimi ve transfer işlemleri için büyük bir işlem gücü gerektiren ve bu süreçlerin sürdürülmesi amacıyla yüksek miktarda elektrik tüketimine ihtiyaç duyan bir faaliyettir. Bu noktada, Bitcoin gibi Proof of Work (PoW) algoritmalarına dayalı sistemler, enerji tüketimi açısından büyük oranda dikkat çekmiş olup konuyu örneksel alana taşırsak, 2024 yılı itibarıyla, Bitcoin’in yıllık enerji tüketimi, bazen gelişmiş ülkelerin toplam enerji tüketimiyle karşılaştırılabilir düzeylere ulaşmaktadır. Bu durum, madencilik faaliyetlerinin yalnızca enerji talebiyle sınırlı kalmadığını, aynı zamanda çevresel etkilerinin de geniş bir ölçekle yayıldığını göstermektedir. Kripto madenciliği, çoğu zaman fosil yakıtlarla çalışan enerji santrallerinden elektrik temin ederek faaliyetlerini sürdürmekte, bu da dolaylı olarak büyük bir karbon emisyonu yaratmaktadır.

Enerji tüketimi açısından daha büyük bir sorun ise, kripto madenciliğinin gerçekleştiği bölgelerin enerji altyapılarıdır. Çin, Bitcoin madenciliği faaliyetlerinin büyük bir kısmına ev sahipliği yaparken, ülkenin enerji talebi büyük ölçüde kömür gibi fosil yakıtlara dayanmaktaydı. Ancak, 2021 yılında Çin’in Bitcoin madenciliğini yasaklamasıyla birlikte, birçok madenci faaliyetlerini, daha düşük enerji tüketimi ve daha sürdürülebilir enerji kaynaklarına sahip olan ülkelere kaydırmış, bu noktada da, madencilik çiftliklerinin büyük bir kısmı Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’nın diğer gelişmekte olan bölgelerine taşınmıştır. Ancak, bu taşınma süreci, doğrudan enerji tüketimini değiştirmese de, sorun şu ki, bölgesel farklılıklar ve enerji altyapılarındaki değişiklikler, karbon salınımının nerede yoğunlaşacağı üzerinde belirleyici bir etki yaratmaktadır.

Karbon Ayak İzi ve Kripto Madenciliği: Enerji Tüketiminin Çevresel Yansımaları

Kripto madenciliği sürecinin çevresel etkileri, yalnızca enerji tüketimiyle sınırlı kalmayıp, bu enerji kaynaklarının doğrudan karbon emisyonlarına yol açmasıyla daha da karmaşık hale gelmektedir. Nasıl mı? Hemen belirtelim, karbon ayak izi, özellikle Bitcoin gibi PoW algoritmalarını kullanan dijital para birimleri için oldukça yüksektir, çünkü bu varlıkların üretimi sırasında harcanan enerji çoğunlukla kömür ve doğalgaz gibi karbon yoğun enerji kaynaklarından elde edilmekte… Örneğin, 2024 yılında yapılan bir araştırmaya göre, Bitcoin’in yıllık karbon salınımı, yaklaşık 100 milyon ton CO2’ye ulaşmaktadır ki bu, -evet yanlış okumadınız…- tehlike şu ki bu miktar- bazı Avrupa ülkelerinin yıllık toplam emisyonlarıyla hemen hemen eşdeğer bir miktara denk gelmektedir. Dolayısıyla bu miktarlara ulaşan karbon emisyonlarının, küresel ısınma ve iklim değişikliği üzerindeki etkisi, dünya genelindeki hükümetlerin ve çevre örgütlerinin de ciddi endişelerine yol açmaktadır kaçınılmaz olarak…

Bitti mi, tabii ki hayır… Kripto madenciliğinin çevresel etkilerinin boyutları sadece bahsettiğimiz karbon emisyonlarıyla da sınırlı değil... Bilindiği üzere çoğu madencilik çiftliği, yüksek işlem gücü sağlamak için büyük veri merkezleri ve donanımlar kullanmaktadır. Bu donanımların sürekli çalıştırılması, yalnızca enerji tüketimini artırmakla kalmayacak, aynı zamanda bu merkezlerin ısınmasını engellemek için ek bir enerjiye de ihtiyaç duyulması nedeniyle çevresel yükün katlanarak arttığı gözlenecektir. Nitekim nihai olarak bu döngü, enerji yoğun faaliyetlerin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini de sürekli olarak artıracaktır.

Kripto Madenciliği Üzerine Vergilendirme Modelleri ve Uygulamaları

Kripto madenciliği üzerindeki vergilendirme uygulamalarının, halen uygulamada belirsizliklerle çevrili olduğu söylenebilir ve bu durumun da hâlihazırda sektördeki çevresel etkilerin yönetilmesini oldukça zorlaştırdığı bilinen bir gerçektir. Kripto para birimlerinin, geleneksel finansal araçlar gibi sınıflandırılamaması, onların vergisel boyutlarının düzenlenmesini karmaşık hale getirmiştir. Şöyle ki, Türkiye, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ekonomilerde, bu sektöre dair çeşitli vergilendirme uygulamaları geliştirilmiş ya da geliştirilmeye çalışılıyor olsa da, bilinen o ki, çoğu ülke hala net ve etkili bir vergilendirme modeli uygulamakta zorlanmaktadır. Ancak, gelinen noktada açık olan şudur ki, enerji tüketimi ve karbon salınımı gibi çevresel faktörler, kripto madenciliği vergilendirmesinin geleceğinde büyük bir rol oynamaktadır.

Kripto varlıkların küresel finansal ekosistemde giderek daha büyük bir yer edinmesiyle birlikte, bu dijital değer üretim sürecinin çevresel etkileri ve vergilendirme politikaları, ulusal ve uluslararası düzenleyiciler açısından kaçınılmaz bir tartışma konusu hâline gelmiştir. Özellikle, Bitcoin gibi Proof of Work (PoW) tabanlı kripto varlıkların madencilik süreçleri, yüksek enerji tüketimi ve karbon ayak izi nedeniyle hem ekonomik hem de ekolojik boyutta önemli maliyetler yaratmakta olup, bu süreçlerin vergisel açıdan nasıl değerlendirileceği, hem gelir vergisi hem de çevresel vergilendirme perspektifinden incelenmesi gereken bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de ve dünyada, kripto madenciliğinin enerji talebini nasıl şekillendirdiği, bu talebin sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönlendirilip yönlendirilemeyeceği ve karbon vergisi gibi mekanizmalarla düzenlenip düzenlenemeyeceği, yeni nesil dijital ekonominin sürdürülebilirlik ilkeleriyle nasıl entegre edileceğini anlamak açısından kritik bir çerçeve sunmaktadır.

Bu kapsamda, kripto madenciliğinin teknik altyapısını, Proof of Work (PoW) ve Proof of Stake (PoS) gibi farklı konsensüs algoritmalarının enerji tüketim farklarını, madenciliğin vergilendirilmesine ilişkin ulusal ve uluslararası uygulamaları, karbon vergisinin bu süreçte nasıl konumlandırılabileceğini ve yeşil blokzincir projelerinin finansal teşviklerle nasıl desteklenebileceğini ele alan kapsamlı bir değerlendirme, diğer bir değişle yapılandırma yapılması çok önemlidir.

Diğer bir perspektif ile, kripto madenciliği, blokzincir ağlarında işlem doğrulama ve yeni blok üretme sürecini içeren de bir faaliyet olup, bu anlamda anılan sistem madencilerin matematiksel problemleri çözerek blokzincir üzerindeki işlemleri onayladığı bir mekanizmaya dayanmaktadır. Proof of Work (PoW) protokolü, madencilerin büyük miktarda hesaplama gücü kullanarak karmaşık kriptografik bulmacaları çözdüğü bir sistem olup bu süreçte yüksek enerji tüketimine dair gereklilik kaçınılmaz olacaktır. Özellikle Bitcoin madenciliği, küresel ölçekte büyük miktarda elektrik tüketen veri merkezleri aracılığıyla yürütülmekte olup, Cambridge Üniversitesi’nin Kripto Para Elektrik Tüketim Endeksi’ne göre, Bitcoin madenciliğinin yıllık enerji tüketimi birçok ülkenin toplam elektrik tüketimini de aşan bir seyir izlemektedir.

Söz konusu enerji tüketiminin yoğunluğunu elimine etmek amaçlı alternatif olarak geliştirilen Proof of Stake (PoS) protokolü, PoW mekanizmasından farklı olarak işlem doğrulama sürecinde madencilerin (ya da doğrulayıcıların) büyük miktarda hesaplama gücü yerine kripto varlıklarını teminat olarak gösterdiği ve enerji tüketimini büyük ölçüde azalttığı bir model olarak karşımıza çıkmaktadır. Ethereum’un 2022 yılında PoW’dan PoS’a geçişiyle birlikte, enerji tüketiminde ’dan fazla bir azalma sağlandığı eldeki veriler arasındadır. Bu bağlamda, PoW ve PoS’un enerji tüketimi açısından karşılaştırmalı analizi yapıldığında, karbon ayak izinin azaltılması yönünde PoS tabanlı sistemlerin daha çevre dostu olduğu görülmekte, ancak güvenlik ve merkeziyetsizlik açısından PoW’un daha güçlü olduğu öne sürülmektedir.

Türkiye özelinde değerlendirildiğinde, kripto madenciliğinin........

© Ekonomim