Zekâyı faydaya dönüştürmek
“Zekâ, tek başına asla yeterli değildir. İnsanlar içlerindeki ışığı değil de karanlığı büyütmeyi seçtiğinde… zekâ bir tehdide dönüşür.”
Tarihin hiçbir döneminde insanlık bu kadar büyük bir ‘zekâ’ üretmedi. Ve hiçbir dönemde bu kadar büyük bir sorumlulukla da karşı karşıya kalmadı. Yapay zekâ, salt bir teknolojik sıçramanın ötesinde, insanlığın gidişatını şekillendirecek net bir kırılma noktası.
Bir yanda küresel ısınma, ekosistem çöküşü, kaynakların tükenişi gibi devasa krizler. Diğer yanda ise sürekli öğrenen, gelişen, neredeyse sezgisel düzeyde kararlar verebilen akıllı sistemler.
Peki, bu muazzam teknolojik kapasiteyi, yalnızca kâr maksimizasyonu ve kontrol mekanizmaları için mi kullanacağız? Yoksa, birlikte yaşamanın daha adil, daha yeşil, daha dirençli yollarını mı inşa edeceğiz?
İki hikâye, tek gerçek: Denge
Bugün, yapay zekâya dair iki baskın anlatı var. İlki, teknolojiyi bir kurtarıcı olarak görenler: Daha az enerjiyle daha fazla üretim, afetleri öngörebilme, israfı sıfıra indirme, doğayı daha iyi izleme. Ayrıca insan ömrünü artıracak sağlık teknolojileri. Gerçekten de bu anlatıların birçok somut karşılığı var.
İkinci grup ise daha temkinli. Onlara göre bu kadar etkin bir gücün riskleri de büyük. Artan enerji tüketimi, algoritmik önyargılar, insan denetiminin dışına çıkan karar sistemleri, dijital eşitsizlik… Bu kaygılar da son derece yerinde.
Hangisi doğru? İkisi de. Yapay zekâ, fayda ile zararı aynı anda büyütebilir. Asıl mesele, teknolojiyi doğru değerlerle yönlendirebilmekte. Yani, denge........
© Ekonomim
