Küresel bir riyakârlık hikayesi: Sürdürülebilirlik
Ortalık Trump, Çin, savaşlar, tarifeler, yüksek enflasyon, teknoloji rekabeti, ekonomik daralma gibi sorunlarla yanarken, sürdürülebilirlik meselelerini konuşmak, bugün pek çokları için küçümseyici şekilde gereksiz.
Oysa, bu konuların tam da bugün konuşulması gerekiyor. Küresel düzlemde oyunun kurallarının siyasi, ideolojik, ekonomik ve teknolojik olarak yeniden yazıldığı bir dönemdeyiz. Sürdürülebilirlik kavramı da bu noktada kritik bir eşikte duruyor.
Artık, yüzeysel çözümlerle göz boyama lüksümüz kalmadı. Köklü bir dönüşüme ihtiyacımız var. Peki, bu dönüşüm gerçekten isteniyor mu?
2024 yılında küresel karbon emisyonları, tarihin en yüksek seviyesine ulaşarak 37,4 milyar tonu aştı. Paris Anlaşması’nın 1,5°C hedefi çöktü. Şimdiden ortalama sıcaklık artışı 1,45°C’ye ulaştı. Küresel ısınmanın 2100 yılına kadar 3°C'yi aşması durumunda, dünya nüfusunun @'ı yaşanamaz bölgelerde kalacak.
Çarpıcı bir tezat olarak, küresel fosil yakıt sübvansiyonları 7 trilyon doları aşarken, iklim adaptasyonu için ayrılan fonlar yalnızca 83 milyar dolarda kaldı. Trump’ın son fosil yakıt çıkışı, küresel düzlemde bu makası artıracak bir etki yapacak.
İnsanlık tarihinde ilk kez, insan yapımı malzemelerin (beton, çelik, plastik) toplam kütlesi, tüm canlı biyokütleyi aştı. Üstüne, üretim paradigmaları sözde güncellenirken, emisyonlar azalmadığı gibi, tüketim alışkanlıkları da sadece ‘daha teknolojik, daha modern, daha yeşil’ bir ambalajla pazarlanmaya devam ediyor.
‘Yeşil pazarlama’ yeni ve kârlı bir........© Ekonomim
