menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mertcan Karacan yazdı: Konuşanlar

13 0
20.01.2025

Bazı şairler vardır ki yalnızca fikirlere veya yalnızca duygulara seslenmekle kalmaz, yalnızlığa da iyi gelir. Bir çeşit ilaç olur artık onlar, okurlarının hayatında. Sanki okunmak için değil de, söyleşmek için yazmışlardır. Yıllar yıllar evvelden kayda aldıkları seslerini kitaplarının sayfaları arasına bir şekilde işlemişlerdir de, okurlarına bunları dinletiyorlardır sanki. Evet, vardır böylesi şairler, olmuştur; geçmiştir hepimizin hayatından. Ya hızla akan bir nehir ya da usulca esen bir rüzgâr gibi geçmiştir ama mutlaka geçmiştir.

Tabii bu şairlerin kimler olduğu kaçınılmaz bir şekilde farklılık gösterecektir, biz okurlar için. Öyle ya, kimimize bir halk şairi, kimimize çağdaş bir şair, kimimize ise bir divan şairi hoş gelmiş, dostluk etmiştir. Bende ise bu tahta yani şu gönül tahtıma ezelden beri yani kendimi bildim bileli yalnızca iki şair çıkmıştır: küçük İskender ve Didem Madak. Sevdiğim şairlerin sayısı elbette ki daha fazladır ama bu iki şairimiz bende hep ayrı bir yer tutmuştur. Kendilerini bana okutmamışlardır da; ne vakit üzülsem, kızsam, öfkelensem, yıkılsam, dahası yalnız kalsam gelip sırtımı sıvazlamışlardır sanki, karşıma geçip uzun uzun konuşmuşlardır benimle, derdime derman olmuşlardır.

Söz gelimi Ölen Sevgilimin Şiir Defteri adlı kitabıyla çok yapmıştır İskender bunu bana. Sonracığıma The God JR’siyle, az tutup kaldırmamıştır yerlerden beni. Sarı Şey’deki şiirleriyle de, üstelik birkaç kez, güneşi benimle birlikte batırıp yine benimle birlikte doğurduğunu dün gibi hatırlarım. Madak’ın ise aynı şeyleri istisnasız bütün kitaplarıyla yaptığını, üç kitabının üçüyle de arka çıktığını bana, ölsem unutamam. Kim bilir, belki de, yazdıkları veya onları yazmış olmak, kendilerine bile benim onları okurken hissettiğim kadar iyi gelmemiştir.

Pekâlâ, ne kadar konuşmuşlardır bu şekilde benimle? Uç uca eklendiklerinde bir on günü bulmuş mudur ki? Yirmi günü, otuz günü, kırk günü, elli günü… Herhâlde, her ne kadar sürmüş olursa olsun, hatırı sayılır bir vakti bulmuştu ki bu süreç, geçenlerde birdenbire oldukça ilginç bir........

© Edebiyat Burada


Get it on Google Play