menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Haden Öz yazdı: Bir Başkadır Sevgi Soysal ile Yürümek

14 1
17.02.2025

Yürümek ne güzel bir eylem. Yol katettikçe o eylem düşünce oluyor, düşüncede eyleyen bir eylem oluyor. O düşünceler duyguya evriliyor sonra, bir duygu sağanağı altında düşüncelerle yoğrulmuş bir eylem oluyor. Yürüme eylemi, yürüme düşüncesi ve yürüme duygusu. Tersinden söyleyince de bambaşka oluyor. Eylemin yürümesi, düşüncelerin yürümesi, duyguların yürümesi.

Düşünüyorum da yürümeyi ömrüme oranlasam en az ömrümün dörtte birini kaplar herhalde. Saatlerce yürüdüğüm çok oldu. Zorunlu yürümekler, keyifli yürümekler, bile isteye yürümekler, aşkla yürümekler, öylesine çıkılmış, anlık kararlarla yol almış yürümekler. Karda, yağmurda, doluda, rüzgarda, kavurucu güneşin altında, asfaltta, toprakta, sahilde ayaklarım kumlara bata çıka ve dalgaların serinliğini hissede hissede, ormanda, dağda, karanlıkta, el yordamıyla yolumu bulduğum yerlerde, akan bir ırmağa karşı… Kahramanı yürümek olan bir öykü yazsam, sonu olur mu? Sanmam.

Benim yazacağım öykü bir başka zamana kalsın şimdi canım ciğerim okur, biz Sevgi Soysal’ın Yürümek romanıyla yola çıkalım. O yolda ne mi var? Özetle Elâ’nın ve Memet’in kendileriyle, aileleriyle, çevresindeki insanlarla ve şeylerle ve toplumla ilişkilerini gösteren bir fotoğraf albümünden alınmış fotoğrafların detaylıca anlatılmasıdır Yürümek. Bireyin sosyolojik, psikolojik ve politik bir olgu olarak ele alınmasıdır belki de. Elâ ve Memet’in albümlerinden fotoğraflara bakıp hikayeler dinliyoruz yazarımızdan sanki. Sevgi Soysal bunu yaparken toplumsal, bireysel arka ve iç planıyla hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyor. Sanki bize bir ressamın tablosunun okumasını yapıyor. Tablonun genel görünümünü, sonra her bir ayrıntısını, görünenin aslında göründüğü gibi olmadığını bambaşka bir anlamı olduğunu, karakterlerin jestlerini, mimiklerini, duruşlarını, tablodaki yerlerini, iç dünyalarını ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Çokça vurgulandığı gibi cinsellik mi sadece romanın konusu? Hayır değil. Bireyin, toplumun doğumla birlikte gaspettiği (hem de bir tanrı yasağı/yasası gibi) bedenini, özellikle kadının, vuruşarak geri alma çabasıdır, diyebilirim.

Elâ hemen her kadın gibi çocukluktan itibaren bedeni üzerinde ailenin, toplumun egemenliğinin bütün baskısını yaşar. Oturması kalkması, memelerinin büyüyüp büyümemesi, birini öpmesi, bir şeylerden zevk alması, evlenmesi, çocuk sahibi olması, boşanması, boşandıktan sonraki hayatı, her şey ama her şey belirlenmiştir ve bu Elâ’nın ruhunda çatışmalara sebep olur. Toplumdan aileye, aileden anneye, anneden kız çocuklarına aktarılan kadının üzerindeki tahakküm şu satırlarla yalın bir şekilde dile gelir: “Şükran aralarında en gelişmişleri, serpilmişleri, besbelli bu. Ona değişik giysiler dikiliyor artık; oturması başkalaştı; açıldı mı etekleri, kapatıyor hemen. Ötekiler de etekleri açıldı mı, Şükran’ın sözüyle örtüyorlar artık.”(s.29). Şükran’ın ergenliğe girmiş olması bütün ilgiyi kendinde toplar. O isterse oyun oynanır, o istemezse oynanmaz. Gruptaki her şeye o karar veriyor. Bu yüzden Şükran’dan tiksiniyor Elâ. Annesinin buluşmasını istemediği arkadaşı Şenel’in cinsellik içerikli oyunları Elâ’yı tedirgin eder ama oysa Şenel ve annesi için bu çok sıradan bir şeydir. Umursamazlar. Yatakta bir sevişme oyunu oynarlarken şöyle bir sahne gerçekleşir: “Ansızın açıldı kapı. Elâ korkuyla sıçradı, bir tesbih böceği gibi kıvrıldı yatağın içinde. Bazı bağrışlar, çığlıklar bekledi. Oysa Şenel’in anası, Elâ’ya bakmadı bile, bir küçük kızın yatakta, sevişme öncesi tavırlar taşıması çok gündelik olaymışçasına.”(s.36). Bu durum Elâ’yı sarsar. Şenel’in annesinin tutumuyla kendi annesinin tutumunu kıyaslar. İkisi birbirinden o kadar farklıdır ki. Annesinin her şeye karışmasından da tiksinir. “Niçin bütün anaların yasakları Tanrı’nın yasakları gibi kesin değil? Değişik yasaklar, değişik aile kızları. Anasının “sokak kızı” diye dudak büktüğü kızlar “aile kızları”nı biliyorlar mı, onların yasaklarını, aile yasaklarını? Yoksak onların başka sokak yasakları mı var?” (s.39).

İlk öpüşmelerini yaşadığı Aleko ile konuşmalarında erkekliği, zenginliği, yoksulluğu, kadın erkek ayrımını ve “büyük”lere atfedilen kutsallığı eleştirir Elâ. Aleko ile birlikteyken bedenini ve cinselliğini tanıyamamanın, bilememenin verdiği huzursuzluğu, sıkıntıyı yaşar. Aleko ile öpüşmelerinden gebe kalıp kalmadığı düşüncesi kemirir içini. “Kafasını asıl kurcalayan şey, asıl kafasını kurcalayan şey, şimdi gebe miyim ben? Bunca öpüşmeler........

© Edebiyat Burada