Ekonominin denge noktasını ararken
Türkiye ekonomisinin kronik sorunlarından biri olan yüksek enflasyon, yalnızca fiyatları değil, paranın gerçek değerini de aşındırıyor. Bu noktada devreye giren kavram “reel faiz” - yani nominal faizden enflasyonun düşülmesiyle elde edilen ve paranın gerçek getirisi ya da kaybını gösteren oran. Kulağa teknik bir hesap gibi gelse de reel faiz, aslında hepimizin cebini, tüketim kararlarını ve geleceğe dair güvenini doğrudan etkiliyor.
Türkiye son yıllarda, enflasyonun faiz oranlarının üzerinde seyrettiği “negatif reel faiz” dönemlerinden geçiyor. Kâğıt üzerinde düşük faiz büyümeyi destekler gibi görünse de, gerçekte bu politika hem tasarruf sahiplerini cezalandırıyor hem de kaynakların verimsiz alanlara kaymasına yol açıyor. Paranın değer kaybettiği bir ortamda kimse mevduatta kalmak istemiyor; dövize, altına ya da gayrimenkule yöneliyor. Firmalar da benzer refleksle üretken yatırımlar yerine, enflasyondan korunma amaçlı varlıklara yatırım yapıyor. Böylece kredi genişlemesi büyümeyi değil, fiyatları daha da yukarı taşıyor. Sonuçta, kısa vadeli hareketlilik uzun vadeli istikrarsızlığa dönüşüyor.
Negatif reel faiz yalnızca yatırım kararlarını değil, hanehalkının harcama davranışını da kökten değiştiriyor. “Paranın değeri eriyor” düşüncesi, bireyleri erken tüketime yönlendiriyor.
Dayanıklı mallar hızla satın........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d