Yeni finansal düzende imtiyaz mı, yük mü?
Dolar sadece bir para birimi değil, aynı zamanda bir sistemin adı. Bugün dünya ticaretinin ’i ABD Doları üzerinden faturalandırılıyor. Döviz rezervlerinin Y’u da ABD Doları olarak tutuluyor.* Dolar, her kriz anında yatırımcıların sığındığı, merkez bankalarının “güvenli liman” olarak biriktirdiği, enerji piyasalarının ve borç piyasalarının dili hâline gelmiş küresel bir güç. Ama bu gücün anlamı da yükü de tartışmaya açılıyor. Hem Washington’da hem Pekin’de hem de İstanbul’da…
Özellikle kırılgan ekonomilerde, merkez bankalarının rezervlerini Dolarda tutması; hükümetlerin borçlanmalarını Dolar cinsinden yapması bu para biriminin sağladığı istikrarın bir göstergesi. Gelişmekte olan ülkeler kendi para birimleriyle rahatlıkla borçlanamadıkları için, bu bağımlılık daha da derinleşiyor.
Ancak bu resmin bir diğer yüzü var. Doların rezerv para olması, ABD için yalnızca avantaj değil, bir yük de olabilir mi? ABD Başkanı Donald Trump’ın ekonomi danışmanı Stephen Miran’a göre, evet. Geçenlerde Hudson Institute konuşmasında Doların rezerv para olmasının ABD’ye “sürekli dış ticaret açığı, sanayi kaybı ve aşırı borçlanma” dayattığını söyledi. Ona göre ABD’nin merkez bankasının küresel finansal sistemin jandarması olarak iş görmesinin bedelini Amerikalı işçiler ödüyor.
Trump da bütün seçim kampanyasını ve seçim sonrası politikalarını bu kurgu üzerinden yapmadı mı zaten? Donald Trump, ABD’nin küresel ekonomik sistemde “bedel ödeyen süper güç” konumuna itildiği düşüncesiyle, küreselleşme karşıtı seçmeni mobilize etti. Make America Great Again sloganının arkasındaki ekonomik mesajlardan biri doların rezerv para statüsünün getirdiği dış ticaret açığı, üretim kaybı ve istihdam sorunlarının tersine çevrilmesiydi. Trump’a göre bu ayrıcalık, Amerikan işçisinin pahasına başka ülkelere hizmet eden bir yük haline gelmişti. Dolayısıyla onun dış politika ve ekonomi vizyonu, sadece doların değil, ABD’nin tüm küresel taahhütlerinin yeniden gözden geçirilmesi üzerine kuruluydu.
Doların rezerv para olması üzerindeki bu görüşler yeni değil. 1960’larda Fransız Maliye Bakanı Giscard d’Estaing, Doların “aşırı ayrıcalık” (exorbitant privilege) sağladığını söylemişti. Vanguard, Council on Foreign Relations ve IMF gibi kurumların raporları Doların sağladığı düşük borçlanma maliyeti, likidite bolluğu ve yaptırım gücünün Amerikan devletine ve şirketlerine hala bir ayrıcalık sunduğunu vurguluyor. Bununla beraber Trump yönetiminde baskın olan siyasi görüş bu ayrıcalığın ABD ekonomisinin yapısal dengesizliklerini derinleştirdiği, sanayisizleşmeyi........
© Dünya
