Nasıl bir üniversite ve mesleki eğitim
Bu hafta ilk önce meslektaşım ve arkadaşım Özgür Demirtaş Türkiye’deki üniversitelerin önemli bir bölümünün gençler için zaman kaybı olduğunu yazdı. Daha sonra da Milli Eğitim Bakanlığı, Ülkü Ocakları ile mesleki ve teknik eğitim konusunda bir protokol imzaladı. Benim de bir kez daha yüksek öğrenim ve mesleki eğitim yazmam farz oldu.
Kampüs üniversiteleri bilginin üretilip paylaşıldığı kurumlar olarak birinci ve ikinci sanayi devriminin en önemli kazanımlarından ve paydaşlarından biriydi. Bu sanayi devriminde ise bilgiye erişim için kampüse gitmenize gerek yok.
Konusunda bütün dünyada söz sahibi olan birisini dinlemek ya da yeni bir bilgiye ulaşmak akıllı telefon kadar uzağımızda. Bilgiye erişimin kolaylaşmasının yanına bir de şirketlerin en iyi üniversitelerin müfredatlarını bile “modası geçmiş” bulmaları eklenince, üniversite kampüsleri ve yükseköğrenim sadece Türkiye’de değil bütün dünyada sorgulanır oldu. Bu yüzden de Türkiye’de üniversitelerin önemli bir kısmı işsizliği dört sene öteleyen ve en büyük işlevi kent ekonomisine talep yaratmak olan kurumlar olarak görülüyor.
Üniversitelerin sahip olması gereken kriterlerin birçoğunu sağlayamayan bu kurumlar aynı zamanda gençlerde çok önemli bir yanılgının da sebebi oluyorlar: Bu kurumlardan mezun olan öğrenciler kendilerini meslek sahibi ve üniversite mezunu sanıyor. Oysa ne mezun oldukları kurum uluslararası standartta bir üniversite eğitimi veriyor ne de aldıkları eğitim kendilerini bir meslek sahibi yapıyor.
Siyasete girdiğimden beri her fırsatta ülkemizdeki üniversite kampüslerinin önemli bir kısmının mesleki eğitim kampüslerine çevrilmesi gerektiğini belirtiyorum. Özellikle son 20 yılda neredeyse her Anadolu kentine yüksek yatırım maliyetleriyle kampüsler inşa edildi. Ben bunu olumlu........
© Dünya
