menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Devletin ekonomideki ağırlığını nasıl ölçeriz?

16 1
19.03.2025

Bu hafta, iktisat ala­nının en önemli ve net bir cevabı olma­yan sorularından biri­ni yazının başlığı ola­rak seçtim. Bu sorudan hareketle de Türkiye’de devletin ekonomideki ağırlığını tartışmak is­tiyorum.

Devletin ekonomi­de büyüklüğünü ölçer­ken ilk olarak baktığımız gösterge­lerden biri kamu harcamalarının milli gelir içindeki payı. Türki­ye’de devletin nihai tüketim harca­malarının milli gelir içindeki payı OECD ve Avrupa Birliği ortalama­sının oldukça altında kalıyor. Hat­ta, kapitalizmin beşiği diyeceğimiz ABD’de bile kamu harcamaları­nın milli gelir içindeki payı Türki­ye’nin üstünde yer alıyor. Dolayı­sıyla, kamunun harcamacı tarafını baz alırsak Türkiye, devletin eko­nomideki ağırlığının fazla olduğu bir ülke değil. Problem, harcamala­rın yüksek olması değil kalitesi ya da kompozisyonu…

Bir başka gösterge olarak ver­gi gelirlerinin mili gelir içindeki payına bakabiliriz. Bu pay kabaca yüzde 24 civarında seyrediyor. Bu oran da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının bir hay­li altında kalıyor. Burada özellikle milli gelir hesaplarında harcama kaleminde yer alan vergi harcama­ları kalemine dikkat etmek lazım. Bu kalem vergi muafiyeti ve istis­nalarından oluşuyor ve toplam ver­gi gelirlerinin yüzde 20’si civarın­da. Sonuç olarak, Türkiye’de vergi gelirleri açısından da devletin bü­yük olduğunu söylemek güç. Bura­da da kamu harcamalarında olduğu gibi kalite ve kompozisyon proble­mi var.

Kamu iktisadi teşekküllerinin ekonomideki ağırlığı söz konusu olduğunda da bu iktidar dönemin­de yapılan özelleştirmelerden bah­setmemek olmaz. Cumhuriyet ta­rihindeki özelleştirmelerin yüzde 90’ından fazlası son 20 senede ya­pıldı. Bu özelleştirmelerin önem­li bir kısmı da stratejik sektörler­de gerçekleşti ve 60 milyar doların üzerinde bir gelir elde edildi.

Tür­kiye, kamu iktisadi teşekküllerinin ekonomideki ağırlığı konusunda ortalama bir ülke. Burada iki temel problem var: ilki, SEKA ya da Türk Telekom gibi özelleştirme süreci ve sonrası kamu refahının olum­suz etkilendiği birçok vaka yaşan­dı. İkincisi ise, bu şirketler özel­leştirildikten sonra kağıt üstünde kamunun olmasa bile gerçekte ka­munun arka bahçesi olmaya devam ettiler. Yani, devlet bürokrasisi, özelleştirildikten sonra bu şirket­lerde daha fazla ve verimsizlik ya­ratacak şekilde söz sahibi oldu.

Devam edelim. Son dönemde artan kamu personeli alımlarıyla toplam istihdam içinde kamunun payının arttığını ve devletin istih­dam açısından ekonomiye katkı­sının yüksek olduğunu düşüne­bilirsiniz. Oysa bu da uluslarara­sı verilerle desteklenebilecek........

© Dünya