menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Papa’lık ve siyaset

25 16
28.04.2025

Katolik dünyasının ruhani merkezi olan Papalık kurumu tarih boyunca yalnızca teolo­jik değil, politik tartış­maların da konusu oldu; çünkü politikti. Batı Ro­ma İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra boş­luğa düşen Avrupa coğ­rafyasında merkezi oto­rite ve norm sistemi ihtiyacına cevap veren kilise ku­rumunun zaten salt bir inanç merkezi olarak konumlanması mümkün değildi.

Kilise, dini alandaki meşruiye­tini ‘Petrus doktrini’, politik alan­daki iddiasını ise ‘iki kılıç kura­mı’ ile temellendiriyordu. ‘Petrus doktrini’ İsa’nın havarisi aziz Pet­rus’u Hristiyanlığın sonraki lideri ve onun halefi olan Roma pisko­posunu da diğer tüm piskoposla­rın başı ilan etmekteydi.

İki kılıç kuramı ise Tanrı’nın dünyayı yö­netmek için ruhani ve dünyevi otoriteler oluşturduğunu; ruhani otoriteyi temsil eden din adamla­rının kralların, yani dünyevi oto­ritelerin üzerinde olduğu iddiası­na dayanıyordu. Krallar papalığın önünde diz çökmeli onların hü­kümlerine boyun eğmeliydi. Yüz­yıllar boyu bunu sağlamayı başar­dılar da; ta ki sanayi toplumunun doğuşu ve aydınlanma düşünce­si ile birlikte yükselen bir politik dönüşümün ürünü olan ulus dev­letler sistemine geçişe kadar.

Zaman içinde; hem ekonomik ve sosyolojik değişime hem poli­tik rekabet ve savaşlara hem de kilisenin kendi içerisindeki bö­lünmelere karşı ayakta kalan Pa­palık kurumu şimdilerde 1.3 mil­yarlık bir nüfusa ulaşan Katolik dünyasını temsil edebilme be­cerisini iyi kötü yerine getirme­yi başardı. Bugün objektif bir yo­rum yapma arayışında olan her analist........

© Dünya