Papa’lık ve siyaset
Katolik dünyasının ruhani merkezi olan Papalık kurumu tarih boyunca yalnızca teolojik değil, politik tartışmaların da konusu oldu; çünkü politikti. Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra boşluğa düşen Avrupa coğrafyasında merkezi otorite ve norm sistemi ihtiyacına cevap veren kilise kurumunun zaten salt bir inanç merkezi olarak konumlanması mümkün değildi.
Kilise, dini alandaki meşruiyetini ‘Petrus doktrini’, politik alandaki iddiasını ise ‘iki kılıç kuramı’ ile temellendiriyordu. ‘Petrus doktrini’ İsa’nın havarisi aziz Petrus’u Hristiyanlığın sonraki lideri ve onun halefi olan Roma piskoposunu da diğer tüm piskoposların başı ilan etmekteydi.
İki kılıç kuramı ise Tanrı’nın dünyayı yönetmek için ruhani ve dünyevi otoriteler oluşturduğunu; ruhani otoriteyi temsil eden din adamlarının kralların, yani dünyevi otoritelerin üzerinde olduğu iddiasına dayanıyordu. Krallar papalığın önünde diz çökmeli onların hükümlerine boyun eğmeliydi. Yüzyıllar boyu bunu sağlamayı başardılar da; ta ki sanayi toplumunun doğuşu ve aydınlanma düşüncesi ile birlikte yükselen bir politik dönüşümün ürünü olan ulus devletler sistemine geçişe kadar.
Zaman içinde; hem ekonomik ve sosyolojik değişime hem politik rekabet ve savaşlara hem de kilisenin kendi içerisindeki bölünmelere karşı ayakta kalan Papalık kurumu şimdilerde 1.3 milyarlık bir nüfusa ulaşan Katolik dünyasını temsil edebilme becerisini iyi kötü yerine getirmeyi başardı. Bugün objektif bir yorum yapma arayışında olan her analist........
© Dünya
