menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Vicdanımızın yandığı gece: Kartalkaya

16 9
25.01.2025

Karşımda duran ekrana uzun uzun, boş gözlerle baktım bu hafta bir şeyler yazmaya çalışırken. Hangi konuda yazmaya kalksam, yazdıklarımdan utandım ve devam edemedim. İnsan, yüreğindeki acıyı taşıyamaz hale gelip bir de günlerdir yaşananları düşündüğünde, her başlık, her konu o kadar anlamsızlaşıyor ki... Hiçbir şey olmamış gibi başka bir gündem hakkında yazmayı düşünmek bile insanı utandırıyormuş. Bunu bir kez daha derin bir şekilde anladım. Ne zaman Kartalkaya’da yaşanan trajedi gibi bir acı yaşansa, zihnimin bir köşesinde hep aynı ağıt tınısı yankılanır: “Ah, yine mi keder... Ama artık yeter...” O yaralı melodi, içimde yankılanan sessiz bir çığlık gibi kulaklarımda çınlar. Kartalkaya...

Türkiye’nin beyaz örtüsünde saklanan huzurun adresiydi. Ancak bu kez, o beyaz örtüye siyah bir duman çöktü. Geceyi aydınlatan alevler ne karla örtülebilir ne de unutulabilir. Onlarca can, bir yangında bizden alındı. Geriye bir otel enkazı değil; küle dönmüş hayaller, sessizliğe gömülen hikayeler ve acının hiç dinmeyeceği yürekler kaldı. Kartalkaya, bir milletin vicdanında kapanmayacak bir yara olarak hep kanayacak. O yangında sadece insanlar değil, umutlar da yok oldu. Çocukların gülüşleri, bir ailenin sabah kahvaltısı hayali, yıllardır süren dostlukların sıcaklığı… O gece çığlıklar her şeyi yuttu. Bir otel yanarak yok oldu; ancak asıl yıkım, insanların hayallerinde, sevdiklerinde ve güvende hissetme duygularında oldu. Bu yangın yalnızca bir felaket değildi. Bu yangın, bir uyarıydı. İnsan hayatının ihmaller ve göz ardı edilen sorumluluklar yüzünden nasıl yok olabileceğinin acı bir kanıtıydı. O gece yalnızca bir otel yanmadı; güvenlik sistemleri, kriz yönetimi, insan hayatına verilen........

© Dünya


Get it on Google Play