Diplomasinin çöküşü
Münih Konferansı’ndan sonra yaşanan hadiseler, üst üste Amerikan dış politikasındaki ve dış politikadan ziyade üslubun nerelere geldiğini görmemiz noktasında oldukça önemli oldu.
Öncelikle Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı JD Vance’in Avrupa liderlerine yaptığı konuşmadaki tarzı ve üslubu, yukarıdan bakan tavrı ve belki de Wilson döneminden beri en önemli müttefiki olan Avrupa ülkelerini yerden yere vurması, Avrupa’da şok etkisi yarattı. Bu Avrupalı liderler için beklenmedik bir politika değişikliği değildi. Herkes Amerikan dış politikasındaki bu muhtemel değişimi bekliyordu. Ama üslup ve tarz önümüzdeki dört sene için zorlukları gösteriyordu.
Dış politikada ve siyasette güçlü olanın her zaman kullandığı o despot yaptırım gücü, diplomasi ışıltıları altında hep diplomatik bir dil ve diplomatik bir üslupla olmuştu. Oysaki ilk defa kırk yaşında dış politika tecrübesi neredeyse hiç olmayan, genç bir siyasetçi Avrupa’nın köklü ülkelerine ve onların liderlerine, bir müddet önce kendi yaşadıkları ve yaptıklarının aksine demokrasi ve etik dersi veriyordu.
Çok zaman geçmeden Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın Amerika’nın sadece Biden döneminde değil, belki de Soğuk Savaş döneminden beri Rusya’yı bozkırlara itme politikasından geri adım atıp, uzun zamandır desteklediği Ukrayna’yı ve liderini diktatörlükle suçladı. Diktatör demesinin sebebi de Zelenski’nin seçim döneminde savaşı ortaya........
© Dünya
