Bir devrin sonu
1860 senesinden sonra Amerika Birleşik Devletleri (ABD), ‘reconstruction’ diye tabir ettiğimiz yeniden yapılanma dönemine girdi. İç savaşın Amerika’da yaratmış olduğu tahribatı temizlemeye çalışırken tek bir ulus olabilmek için yeni yasalar ve yeni yaklaşımlar benimsediler. ABD, 1900’ler yaklaştıkça üzerindeki ölü toprağını atıp yavaş yavaş topraklarını genişletme ve dış politika üslubunda agresifleşmeye başladı.
Kuruluş döneminde Amerikalı yerlilere karşı yapılan katliamlar neticesinde topraklarını genişletse de artık bu savaşlar yerini, İspanyollar ve Meksikalılarla yapılan yeni savaşlara ve yeni toprak kazanımlarına bıraktı. Bunun dışında Jefferson döneminde 15 milyon dolara Fransızlardan satın alınan Louisiana bölgesi parayla toprak satın alma üslubunun ilk örneği olsa da 1900’ler sonrası ve öncesi yeni alımlar da Amerika’nın bir dış politika adeti haline geldi. Alaska, Batı Hint Adaları gibi birçok yerin parayla ABD topraklarına eyalet olarak ya da etki alanı olarak katılması bir dış politika üslubuna dönüştü.
Amerikan başkanı Woodrow Wilson’ın Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti projesinin çökmesiyle dış politikada etkin güç olma hayalleri rötara uğrayan ABD; İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerek askeri gücü, gerek sanayi, gerek bilim alanındaki ilerleyişi ve tabii ki finansı kontrol edilebilmesiyle birlikte kendini batı ve kapitalist dünyanın lideri olarak buldu. Soğuk Savaş sonrasında birbirinden farklı Başkanlar ve farklı üsluplar göreve gelse de temel bazı dış politika kriterleri hiçbir zaman........
© Dünya
