“ORTA DOĞU'NUN AT BAŞI İLERLETİLEN İKİ MESELESİ/ FİLİSTİN VE KÜRD MESELELERİ”
Şahit bir Rehber’in 30 yıl önceki bir tespitinin adeta günümüzü okuduğunu hayret ile müşahede ettik.
1993 ya da 94 yılı idi. Mezkûr şahsiyet birkaç kişi ile sohbet ediyordu. İki elini yana getirip yumruk yapıp işaret parmaklarını öne uzatarak şöyle söylemişti. “Bakın, Orta Doğu’da Filistin meselesi ve Kürt meselesi at başı olarak ilerletilecek. Eğer bu süreçte Müslümanlar Kürtlere sahip çıkmazlar ise Kürtler; kâfirlerin, emperyalistlerin eline düşer, karşı cephe yapılır.”
O günlerde henüz HAMAS, Filistin’de söz sahibi değildi. Yaser Arafat öncülüğündeki Filistin Kurtuluş Örgütü Filistin meselesinin temsilcisi konumundaydı, bir yandan Oslo’da görüşmeler yapılıyor öte yandan Arafat dünya liderleriyle mekik diplomasisi işletiyordu.
Daha sonraki yıllarda, Devlet ve PKK arasındaki çözüm sürecinin de ilk temelleri, ilginçtir ki Oslo’da atılacaktı.
1994’lerde Irak Kürtleri henüz bir özerklik statüsünde değildi. Saddam Hüseyin kudretli dönemlerini yaşıyordu.
2000’li yıllara gelindiğinde, O basiret ehli, aramızdan göçüp gitmişti. Lakin Orta Doğu’da Kürt meselesi ve Filistin meselesi aynen dediği gibi at başı ilerletiliyordu.
Müslümanlar imkânları nispetince ve ellerinden geldiğince Filistin davasını sahiplendiler, desteklemeye çalıştılar. Dünya Müslümanlarıyla eşzamanlı olarak, Kürt bölgelerindeki Müslümanlar, daha fazla bir çaba ile Filistin’e desteklerini sunmaktaydılar. Irak Özerk Kürt bölgesinde bizzat Mesut Barzani, Filistin’e olan desteğini açık bir şekilde beyan ediyor, kendi kritik durumlarına rağmen Filistin davasını desteklediklerini deklare ediyordu. Oradaki Kürt İslami parti ve hareketler, Filistin davasına yönelik tavır ve tutumlarını açıkça sergiliyorlardı.
Türkiye’de; Doğu ve Güneydoğu’da Türkiye’nin en hareketli Filistin ve HAMAS’a destek eylemleri yürüyüşleri aralıksız yapılıyor, hatta Diyarbakır surlarına Filistin bayrağı, direnişin Şehit olan öncülerinin posterleri asılıyordu.
Özetle Orta Doğu’da nerede mütedeyyin Kürtler varsa, Kudüs ve Mescid-i Aksa davasını, dolayısıyla Filistin davasını kendi meselelerinden çok daha ciddi ve öncelikli olarak tuttular. Selahaddin’i Eyyubi’nin bir emaneti olarak gördüler Kudüs davasını. Sol seküler Kürtler de 1970’li yılların sonunda Yaser Arafat kuvvetleriyle beraber Filistin’de israile karşı savaştıklarından dolayı o günlerden kalma bir vefayla Kudüs davasına saygılarını çok da aşındırmamışlardı.
Tüm bunlara karşılık, Ortadoğu’da Kürtlerin kendi coğrafyasında, farklı ülkeler arasında “bölünmüşlük” sorunu ve bundan kurtuluşun çaresi olarak statü arayışları adeta görmezlikten gelindi ve cezalandırıldı. ‘İçerde adalet görmeyenin gözü dışarda olur’ misali adeta dış arayışlara zorlandılar. Bunun karşılığı da oluşmuştu. Daha sonra Suriye’nin parçalanma sürecinde görüleceği gibi, dünyadaki zıt kutupların çekişmelerine bakılmaksızın ABD başta olmak üzere Rusya, Çin, Avrupa, Arap Âleminin büyük bir kısmı ve israil dahil açık ya da gizli Kürtlere desteklerini sunuyorlardı. Buna mukabil Kürtlerin İslami kesimleriyle PKK başta olmak üzere diğer İslami kesimlerle (IŞİD, Nusra vs.) sürekli bir çatışma durumu söz konusu oldu. Bununla da adeta İslami ve mütedeyyin kesimlerin; “Ümmet” adına Kürtlerin hak ve statü taleplerini bastırmaya, satmaya angaje olmuş güçler olarak gösterilerek, Kürtler; ümmetten ziyade batı cenahına ve cephesine........
© Doğruhaber
