menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yine hukuk ve adalet

8 1
16.02.2025

Bugün yine hukuktan söz etmek istiyorum. Bu, son on yıldaki yazı ve konuşmalarımda, altı yıldır da bu gazetedeki yazılarımda en çok işlediğim konudur. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar dikkate alındığında, bir kere daha aynı temayı ele almam herhalde garipsenmeyecektir. AKP-MHP iktidarının himmetiyle (!) hukuk fikrinin (ve adaletin) zihinlerden neredeyse silinme noktasına geldiği Türkiye şartlarında hukuku ve adaleti sürekli olarak gündemde tutmaktan daha önemli ne olabilir!

Hukuk dediğimiz fenomenin bir görünen (maddî), bir de görünmeyen (manevî) yanı veya unsuru vardır. Hukukun maddî unsurunu, kişilerin toplum içindeki davranışlarını yöneten bağlayıcı kurallar sistemi ile bu kuralların uygulanmasını sağlayan icra-infaz mekanizmaları oluşturmaktadır. Hukuka asıl anlamını veren ise onun maşerî vicdandaki fikrî-kavramsal karşılığı demek olan manevî unsurudur. Bu unsur hukukun ‘’bağlayıcılığı’’nın mahiyetine, kaynağına ve işlevine ilişkin kavrayış veya algıyla ilgilidir. Başka bir ifadeyle, hukuku ‘’hukuk’’ yapan asıl unsur davranış kurallarının ve icra-infaz sisteminin görünen fiziksel varlığı değil onun kavramsal yanıdır. Kısaca, hukuk ‘’maddeden ziyade mana’’dır.

Peki, hukukun kişiler için bağlayıcı bir normlar sistemi olmasının kaynağı nedir? Hukuku maddî unsurundan ibaret görenlerin bakış açısından, hukuk kurallarının bağlayıcılığı onların devlet tarafından buyurulmuş olmasından ve cebrî müeyyide içermesinden ileri gelmektedir. Oysa hukukun anlamını belirleyen ‘’hukuk fikri veya kavramı’’ açısından bakıldığında, hukukun bağlayıcılığının kaynağı bireylerin iç dünyasıdır. Daha açık bir anlatımla, bir normatif sisteme hukuk diyebilmemiz için, onun devletin cebir gücünün bir türevi olarak ortaya çıkmış ve cebirle ayakta tutuluyor olması yeterli değildir. Herbert Hart’ın açıkladığı gibi, bunun için kişilerin hukuka uymayı kendileri açısından bir ‘’yükümlülük’’ olarak görüyor olmaları gerekir.

Bu şu demektir: Hukuka itaatin bireyler açısından ‘’maruz kalınan’’ bir durum veya bir ‘’mecburiyet’’ değil de, gönüllü bir tutum olarak ortaya çıkması gerekir. Peki ama bireylerin hukuk kurallarına gönüllü olarak........

© Diyalog Gazetesi