Marx, Jacobin Ve Piketty’nin zenginliğin yaratılması hakkında anlamadıkları şey
Bugün sütunumu George Mason Üniversitesi’nde (Virginia/ABD) iktisat profesörü Donald Boudreaux’ya bırakıyorum:
‘’Zenginlik sosyal olarak yaratılır; yeniden-dağıtım da sadece daha fazla insanın kendi emeklerinin semeresinden yararlanmasına imkân verir.’’ Jacobin’in* bu tweet’i ideolojik yelpazenin solundaki pek çok insanın sahip olduğu, zenginliğin kendi kendine oluştuğuna ilişkin temel inancı tekrarlamaktadır. Bu inanca göre, bireysel çaba ve girişkenliğin, yaratıcılık ve risk almanın bu meseleyle hiç ilgisi yoktur. Zenginlik toplumdan bir şekilde otomatik olarak doğar ve sonra (…) bireylerin üzerine yağmur gibi yağar.
Tweet’te yer alan ‘’emeklerinin semeresi’’ ifadesinin beşerî çaba ile iktisadî ödüller arasındaki pozitif bir bağlantıyı ima ettiği düşünülebilir ama öyle değil. Solcuların açıkça inandıkları gibi, eğer yeniden-dağıtımın yaratılan zenginliğin miktarı üzerinde hiçbir etkisi olmadığı gerçekten doğruysa, o zaman çalışanlar olarak biz, bize ne ödendiğinden bağımsız olarak, tam da toplumsal güçlerin bizi yapmakla görevlendirdiği şeyi yapıyoruzdur. Bu konuda bizim pek sözümüz yoktur. Biz işçiler zenginliği yaratmak üzere topluma yardım etmekteki rolümüzü oynarız, yine de -bu tweet’in öncülüne göre- açıktır ki bu zenginliğin bize ‘dağıtılan’ kısmının toplumun yarattığı zenginliğin miktarı üzerinde hiçbir etkisi yoktur.
Gerçekten, ‘’yaratılan’’ kelimesinin söz konusu tweet’teki kullanımı büsbütün yanlıştır. Bu kullanımdaki zenginlik anlayışı zenginliğin gerçekte yaratılmış olmadığını ima etmektedir: Toplumsal güçler kendileri için mukadder olanı yerine getirince zenginlik doğmaya mahkumdur; bugün yağan zenginliğin bugün yağması zamanın başlangıcından beri mukadderdi. Bugünün zenginliği, insanlığın üstüne yağmadan önce alacağı nihaî şekli dün henüz almış olmayabilirdi, ama bu zenginliğin bir araya getirilmesine yarayan bütün materyaller ve talimatlar toplumsal sistemde her zaman mevcuttu.
Zenginliğin kaynağının bu ‘anlaşılışı’’ Marksistler arasında en aşikâr olan şeydir; onlar için tarih kendi mantığına göre kaçınılmaz bir şekilde kendini gerçekleştirir ve biz bireyler onun bizi kendisiyle birlikte sürüklemesinden kaçınamayız. Fakat bu zenginlik ‘anlayışı’ birçok başka solcu ideolog için, bu arada zenginliği asla yaratılmış bir şey olarak tanımlamayan kocaman bir kitabı [Capital in the Twenty-First Century] 2013’te dünyaya bağışlamış olan Thomas Piketty için de temel önemdedir. Piketty’nin iktisat anlayışına göre, zenginlik evrimleşerek gelişir ve dağılımında ‘’dönüşümler’’e yol açar. Piketty’ye göre, bu esrarlı dönüşümler bu kendi kendine oluşan zenginlikten orantısız ölçüde büyük paylara el koyan açgözlü bireyler tarafından engellenebilir ve çarpıtılabilir, nitekim çoğunlukla çarpıtılmıştır. Fakat dünya savaşları ve küresel bunalımlar gibi felâketlerin patlak vermesi hariç, toplumun zenginlik yaratan güçleri durmaksızın işlemeye devam ederler.
Toplumun kendi içinde hep saklı olan zenginliği fışkırtması -ki buna zenginlik yaratılması denemez- biz aciz........
© Diyalog Gazetesi
visit website