menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Demokrasinin ölümü

11 1
30.03.2025

‘’Demokrasiler nasıl ölür?’’ denilince, tabiatıyla biz Türklerin aklına hemen askerî darbeler geliyor. Çünkü, yaşadığımız tecrübeler bize demokrasinin ancak sürecin dışından gelen şiddete dayalı müdahalelerle yıkılacağını öğretmiştir. Oysa, demokratik rejimlerin idam fermanı bazen ‘’demokratik’’ aktörlerin kendileri tarafından yazılır.

Nitekim, bu konunun uzmanlarından Steven Levitsky Daniel Ziblatt’la birlikte yazdığı ‘’Demokrasiler Nasıl Ölür?’’ (How Democracies Die?’’, 2018) başlıklı yeni bir kitapta, Soğuk Savaşın bitmesinden buyana demokrasilerin askerî darbelerle olduğundan daha çok otokratların seçim yoluyla siyasî kurumları ele geçirmesiyle yıkıldıklarını anlatıyor. Bu arada, Steven Levitsky’nin aynı zamanda Lucan A. Way’le birlikte ‘’rekabetçi otoriterlik’’ tezinin mucidi olduğunu da belirtelim.

Yazarlara göre, ‘’otoriterliğe giden seçimli güzergâhın trajik paradoksu şudur ki, demokrasinin katilleri onu -adım adım, sinsice ve hatta yasal yoldan- öldürmek için tam da demokrasinin kurumlarını kullanmaktadırlar.’’ (s. 8). Kitapta bu teze verilen ülke örneklerini tahmin edebilirsiniz: Venezuela, Macaristan ve Türkiye…

Türkiye’nin bu modele nasıl uyduğunu aşağıda ele alacağım ama önce bir noktayı tespit edelim: Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşmaya ilişkin yeni hikâyesinin bu modele tam uymayan bir yanı var. Evet, Türkiye’de de AKP iktidarı 2011’den itibaren adım adım otoriterliğe gidişini esas olarak seçim yoluyla gerçekleştirdi. Ama şu var ki, 2016 yazındaki darbe girişimi ve onu izleyen gelişmeler bu yolda AKP’nin işini kolaylaştırdı.

Robert Higgs’in ‘’otoriterliğin tohumlarının kriz dönemlerinde ekildiği’’ yolundaki tezini doğrularcasına, darbe girişimi, anayasal düzenin ‘’kanun hükmünde kararnâmeler’’le askıya alındığı bir olağanüstü döneme geçişin bahanesi yapıldı. Daha da ilginci, bunu olağanüstü rejimi kalıcı anayasal bir rejime dönüştürmek amaçlı 2017 Anayasa referandumunun (aslında plebisitin) izlemesi oldu. Bunu, darbe karşıtı havanın ve darbe korkusunun iktidar tarafından canlı tutulmasının çok kolaylaştırdığını da belirtelim.

Böylece, AKP, daha doğrusu Reisi rejimin bütün siyasî kurumlarını ele geçirmeyi başardı. Bunu kolaylaştıran bir etken de, tam da Levitsky ve Ziblatt’ın işaret ettikleri gibi (s. 93), ‘’demokrasinin korunması’’nın demokrasinin tahribinin bahanesi yapılması oldu; yani, özgürlük ve demokrasi karşıtı tedbirler darbeye........

© Diyalog Gazetesi