menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

‘Eğer eldivenler uymazsa eline, çık hapisten git evine’

16 0
23.11.2025

En hafifinden en ağırına kadar niteliğine-niceliğine göre çeşit çeşit cezalar vardır ve kim ne derse desin hukuk sistemi cezalandırma üzerine kuruludur. Cezalandırmanın arka planında ise caydırma yer alır. Fakat insanın olduğu her yerde eşitsizlik, dengesizlik ve muhakkak adaletsizlik olduğundan hakkaniyetsiz kararlarla cezalar çokça birbirine karışır. Ceza-caydırıcılık dengesinde “altın oran”ı yakalamak bu nedenle pek mümkün değil.

İngiltere doğumlu avukat Sadakat Kadri, “Dava: Sokrates’ten O. J. Simpson’a Yargılamanın Tarihi” kitabında Batı hukukunu başlangıcından günümüze örneklerle anlatarak şaşırtıcı dava ve kararlara yer veriyor.

Batı adalet için mücadele etmedi

Batı medeniyeti mevcut duruma gelebilmek için deneme yanılma yolunu seçmiş. Anladığımız kadarıyla Batı’da bir şeyin kötü olduğunun anlaşılabilmesi için yüzyıllar geçmeli. Elbette gelişim özümsenerek gerçekleşir ve tüm aşamalar böylece tamamlanmış olur. Batı’nın ilahi yardım almadan bu işleri “başarma” çabası takdire değer ancak tutulan yol doğru değil. Burada yanlış anlamaları ortadan kaldıracak bir şeyi hatırlatmak isterim. Ortada bir gelişim süreci var fakat bir gelişim çabası yok. Çağ değişimleri, anlayış farklılığı ve zamana yenilmiş köhne fikirler Batı’nın mücadelesi gibi gösteriliyor. Oysa durum hiç öyle değil.

En önemli davalardan biri kitabın adında da yer alıyor; Sokrates davası… Sokrates’in gençleri yozlaştırma ve yeni ruhani varlıklar icat etmek suçundan mahkûm edilmesi ve cezalandırılması asırlardır tartıştığımız bir konu. Neyin nasıl olduğunu, olayların nasıl geliştiğini tam anlamıyla biliyor muyuz? Hayır. İki kaynak var: Platon ve Ksenofon… İkisi de Sokrates’in öğrencisi. Elimize tutuşturulan ve Sokrates’in savunması diye anlatılan bir metin var. O metin Platon’a ait ve günümüze kadar ulaştığı doğruysa bile objektifliği tartışılır. Yazar, elimizdeki verilerin olayın siyasi arka planını kavramaktan uzak tek kaynaktan aktarılan bilgilere dayandığını iddia ediyor: Kastettiği kişi Platon. Hatta bunlar o yorumların derlemesi. Tüm anlatılanların doğru olduğunu kabul etsek bile karşımızda duygusal davranma ihtimali çok yüksek bir Platon var. Yazar, Sokrates-Platon-Ksenofon üçgeninden suçlama, savunma, mahkûmiyet ve infaza dair doğru bilgilerin çıkmayacağı kanaatinde. Buradan Sokrates suçludur ve aldığı cezayı hak etmiştir sonucu da çıkmasın. Belki de bu yüzden yüzyıllardır tartışılıyor. Benim özellikle şikâyet ettiğim konu eski Yunan’a ait tüm deneyimlerin sanki bugünün “kusursuz” dünyasının kilometre taşıymış gibi anlatılması. Sayısız örneklerle beraber Sokrates örneği de duruyor işte. Öldüre öldüre medeniyet inşa edilir mi? Teorik tartışmadan uzak durmak istiyorum ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim: Ayrıcalıklı kesimlerin olduğu her yerde haksızlık, eşitsizlik ve adaletsizlik olacaktır. Yazarın şu ifadesi ayrıca çok hoşuma gitti: “Roma için adalet ulaşılacak bir hedef değildi. Adalet, düzeni sağlamak için bir araç olabilirdi ancak. Tarihin en acımasız cezaları da bu dönemde görülmüştür. (Hz.) İsa’nın mahkûmiyeti dövülmesinden, kırbaçlanmasından daha kötü değildir.” Diyelim ki Roma büyüdü genişledi ve bir düzen sağlama ihtiyacı hissetti. Peki eski Yunan? Nüfus, sosyoloji, ayrışmayı bilmeyen kimlikler, olmayan hak arayışı… Bugünden bakıp eski Yunan güzellemesi de yapılmasın lütfen. Yukarıda belirttiğim gibi dönem uygulamaları günümüze ulaşmak için değildi. Yani Sokrates’i........

© Diriliş Postası