menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Karar vermenin yorgunluğu

16 0
previous day

@FeyzaBayraktar_

info@feyzabayraktar.com

Sabah gözlerimizi açtığımız anda başlayan küçük tercihler zinciri, günün ilerleyen saatlerinde koca bir ağırlığa dönüşür. Ne yiyeceğim, ne giyeceğim, işe hangi yoldan gideceğim, hangi e-postaya önce döneceğim… Bütün bu ‘küçük‘ seçimler, zihnimizi görünmez bir şekilde tüketmeye başlar. Modern insan, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok seçeneğe sahip. Ancak özgürlük gibi görünen bu bolluk, çoğu zaman hafifletici değil, tam tersine ağırlaştırıcı bir yük olur. İşte burada, psikoloji literatüründe derin bir kavram sahneye çıkar: karar yorgunluğu.

Bazen zihnimiz bir meydan kalabalığına benzer: yüzlerce ses aynı anda bağırır, bizse hangisine kulak vereceğimizi bilemeyiz. Bu kaos içinde bilim, özellikle de psikolojinin bulguları bize pusula işlevi görür.

Zihnin sınırlı enerjisi

İnsanın zihni, sonsuz enerjiye sahipmiş gibi görünür; oysa işleyişi kaslara benzer. Kaslar yoruldukça performans düşer; zihinsel karar mekanizmaları da aynı biçimde tükenir. Sosyal psikolog Roy Baumeister ve ekibi, 1990’ların sonunda yaptıkları deneylerle bu durumu ortaya koydu. Katılımcılar, önce basit seçimlerle uğraştırıldığında, ardından daha zor görevlerde çok daha çabuk pes ediyorlardı. Bu tükenişe verilen ad bugün hepimizin aşina olduğu kavram: karar yorgunluğu (decision fatigue)

Bu olguyu gündelik hayatta kolayca gözlemlemek mümkün. Uzun bir günün sonunda market rafları arasında gezerken, ihtiyacımız olmayan eşyaları sepete atarız. Yorgun zihnimiz artık ayrım yapamaz; ‘önemli‘ ile ‘gereksiz‘ arasındaki sınır silinir. Akşam saatlerinde verilen acele kararların çoğu, işte bu tükenmiş zihinsel enerjinin eseridir. Shakespeare’in ‘Hamlet’’i, varoluşsal sorularla zihnini tüketirken aslında bugünün insanından çok da farklı değildir: Fazla seçenek ve ağır sorumluluk, düşünme gücümüzü kemiren görünmez bir aslan gibi başımızda dolaşır.

Ama bu mesele yalnızca laboratuvarlarda ya da edebiyatın dramatik sahnelerinde kalmaz;........

© Diken