menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gülmek yasaksa mizah direnir

21 0
30.03.2025

DR. FEYZA BAYRAKTAR

@FeyzaBayraktar_

info@feyzabayraktar.com

Son günlerde gündem o kadar yoğun ki Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan sürecin üstünden 10 gün geçmesine rağmen, sanki aylar geçmiş gibi geliyor. Bu gündemin içinde -hiç şüphesiz- birçoğumuzun aklında protestolarda kullanılan pankartların üzerindeki esprili yazılar ve polisten kaçan Pikachu kaldı. Görüntüleri izleyip izleyip ağlanacak halimize gülüyoruz diyebiliriz.

George Orwell, ‘1984’te Big Brother’ın gölgesinde yaşayan bireyleri anlatırken mizahı hiç kullanmaz. Çünkü distopya, gülmenin dahi tehlike olduğu yerdir. Oysa gerçekte gülmek tam da o tehlikenin içinde ortaya çıkar.

Otoriter rejimlerin baskıcı doğasında kelimeler önce kısılır, sonra unutturulur. İfade özgürlüğünün tehdit altında olduğu ortamlarda bireyler, korku ve sansürle başa çıkmanın yollarını arar. İşte tam bu noktada mizah, hem bireysel hem toplumsal bir çıkış yolu olarak ortaya çıkar. Mizah sadece güldürmez; aynı zamanda korur, direnir ve hafızayı diri tutar. Türk toplumunda da bu refleksin tarihsel olarak güçlü bir damarı vardır.

Mizah, psikolojide olgun savunma mekanizmaları arasında yer alır. George E. Vaillant, bireylerin travmatik veya stresli durumlarla başa çıkmak için geliştirdiği bazı stratejilerin özellikle mizah gibi yaratıcı yollarla dışavurumunu ruh sağlığı açısından sağlıklı bulur. Özellikle sansür, gözaltı korkusu, fişlenme gibi baskılar altındaki bireylerde doğrudan tepki vermek tehlikeli olabileceğinden, alay ve ironi üzerinden gelişen dolaylı ifade biçimi öne çıkar.

Sigmund Freud’un ‘Jokes and Their Relation to the Unconscious‘ adlı çalışmasında belirttiği gibi espriler, bilinçdışı düşüncelerin sansüre takılmadan dışavurulmasını sağlar. Freud’a göre bu gülme eylemi, içsel gerilimi azaltır, rahatlatır ve bireye geçici bir üstünlük hissi verir. Otoriter koşullarda mizah bu yönüyle hem koruyucu hem de direnç geliştirici bir rol üstlenir.

Mizah sadece bireysel bir mekanizma değil; aynı zamanda kolektif bir iletişim biçimidir. Paylaşılan espriler, ortak travmaların diline dönüşür. Özellikle 1980 askeri darbesi sonrası Türkiye’de siyasi mizah dergileri ve karikatürler insanların bastırılmış duygularını paylaşmasına ve yalnız olmadıklarını hissetmesine katkı sağlamıştır. Sayın Çalışkan 2004’te yaptığı bilimsel çalışmada, bu dönemdeki mizahın, doğrudan siyasal eleştiriden kaçınan ama eleştirisini metafor ve ironiyle yapan bir direniş alanı yarattığını vurgular.

Bugünün Türkiye’sinde de sosyal medyada dönen espriler, toplumsal hafızayı güncel tutmak açısından önemli bir rol oyuyor. Ayrıca, hem güldüren hem düşündüren bu........

© Diken