Editör E harfine yaslanmış uyuyordu
İsmet Özel’in güzelim şiirini biraz kötüye kullanmış gibi oluyorum ama… Ece Ayhan’ı biraz kötüye kullanıp şu başlığı da atabilirdim tabii: Editör E gerçekten yaşadı mı patron?
Bir zamanlar gerçekten yaşadıysa bile bir iz bırakmışa benzemiyor. Benim anladığım, pek ortalıkta değil.
Tamam, abartıyorum; iyi editörlük işleri ve editörler var mutlaka; çetelesini tutmadım ne de olsa. Şimdi son 15 günde okuduğum bazı kitaplardan sıralayacağım bazı örneklere üşenmeyip bir göz atın da abartma suçundan bana vereceğiniz cezayı öyle biçin.
Yapı Kredi Yayınları (YKY) çok iyi bir iş yapıp Yaşar Kemal’in röportajlarını bastı yeniden: Röportaj Yazarlığında 60 Yıl. Yazarımızın 1951-1963 arasında Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan röportajları bunlar. Önce yazıların yayın tarihleriyle ilgili rahatsızlığımı, (bence) hataları sayayım.
Röportajların ilk yayın tarihleri ve yayınlandığı kaynak yazıların ta en sonuna konmuş. Mesela Kaçakçılar röportajı 50 sayfa tutuyor, sayfa çevire çevire sonunu bulup görebiliyorsunuz. Yok öyle! bilgi aslanın ağzında. İnsan, okumaya başladığında olmasa bile ortasında, röportajın ne zaman yapıldığını merak ediyor. Bazan öğrenmek için can atıyor. Klasik kural, metnin başladığı sayfada bir dipnotla bu bilgiyi vermektir. Editörün görevi okurun işini kolaylaştırmaktır, zorlaştırmak değil.
Sonra, anlaşılıyor ki bu uzun röportajlar gazetede bir günde yayınlanmış olamaz; belli ki tefrika edilmiş. Dolayısıyla, editör bu bilgiyi de vermeliydi bize: Şu şu tarihler arasında sekiz bölüm halinde yayınlanmıştır, gibi.
YKY’nin bastığı Ece Ayhan yazıları derlemelerinde de ciddi bir tarih sorunu var. Aynalı Denemeler ve Sivil Denemeler Kara’dan bahsediyorum, onları okudum. Tarihler ve kaynak yine yazıların sonuna konmuş. Deli olmak işten değil! Ama daha önemli bir eksik de var; tarih olarak sadece yıl verilmiş, “1992” gibi. Yazıların ve Ece Ayhan’la yapılan röportajların kimi dergilerde, kimi gazetelerde yayınlanmış. Klasik ve olması gereken kural, dergi haftalıksa haftayı, aylıksa ayı, gazetenin de gününü vermektir.
Bunun neden önemli olduğunu bence şu durum gösteriyor. Ece Ayhan Aynalı Denemeler’de İsmet Özel’in şairliğini övüyor. Dahası, Ece için önemli bir tanımla ‘kafası sivil‘ diye niteliyor ve bir yerde de “… ve sıkı düşünürün İslam’a girişi ya da ‘iyiler taifesi’ne geçişi o kadar da önemli değildir” diyor. Bu üç anışın tarihi (!) de 1993. Buraya dikkat! 1993 kritik bir tarih; bu yılın Temmuzu Sivas/Madımak katliamıyla kanıyor. Ece Ayhan, İsmet Özel’le ilgili o lafları acaba Temmuz’dan, katliamdan önce mi söyledi, sonra mı? Ece, İsmet Özel’i kötü şairliğe indirmezdi, ama ‘kafası sivil‘ ve ‘sıkı düşünür‘ de der miydi? Bence o sözler Temmuz/katliam öncesine ait. Ama bu güzide yayınevimiz tarih olarak 1993’le yetinmemize karar verdiği için net olarak bilemiyoruz.
Ece’nin bu sözleri neden Temmuz öncesinde söylediğini düşünüyorum peki? Çünkü Sivil Denemeler Kara’nın ilk bölümü olan, 1995 tarihli ‘Silgiler, Silerken, Silinirler de‘de Ece Ayhan isim vermeden ‘Bizim Sırp Şairi‘nden bahsediyor. ‘Bizim Sırp Şairi‘ İsmet Özel’den başkası olamaz. Çünkü İsmet Özel, Madımak katliamından sonra, Milli Gazete’de, 8 Temmuz 1993’te ‘Sivas Göklerinde Sırp Tayyareleri Uçacak mı?‘ başlıklı bir yazı yazmıştı (ne dediğini şuradan okuyabilirsiniz. Yine çünkü, Ece Ayhan ‘Bizim Sırp Şairi‘nden bahsettiği yazının sonunu Sivas’la bağlıyor:
“Şairler yoksa kızlarla, delikanlılarla birlikte ‘sünni’ Sırplarca, hem de alkışlanarak yakılmadı mı tarihte? Sivas’ta ve şiirin tarihinde? Gerçekten Sivaslılığı ve İslamlığı da yaralayan ilkel ve barbarca düpedüz bir cinayet işlenmiş olduğunu hiçbir kurnazlık ve laf kapatamaz.”
Ece Ayhan bu ‘Bizim Sırp Şairi’yle ilgili bir önceki paragrafta da 1993’te söylediklerinin bir kısmını tekzip edercesine şunu diyor:
“Belki de başlangıçtan beri (ben ilk kuşkuyu 1970’de Aksaray’da TÖS’ün binasında bir şiir toplantısında duymuştum. Ve ‘dur bakalım!’ demiştim kendi kendime. Ben, gerekirse, bir ömür boyu pusuya da yatabilirim. Bir gerçeklik uğruna 30-40 yıl bile bekleyebilirim!) gizli bir biçimde ve altta, ‘dürüst’ bir insan değildi.”
Anlamıyorum ki, editörler takvim bilgisini neden tam olarak vermezler? Böyle daha fiyakalı mı oluyor? Kelime tasarrufu mu yapıyorlar? Biraz da okuru mu çalıştırmak istiyorlar, “Tembel okur istemiyoruz” mu diyorlar? “Okur bu, biz ne verirsek onu otlar” mı diyorlar?
Sorun sadece YKY editörleriyle sınırlı olsa amenna. İş Bankası Kültür........
© Diken
