Nuray Mert'in 'veda yazısı' ve hal-i pür melalimiz üzerine
Hiç hesapta olmayan bu yazı yalnızca Nuray Mert hakkında değil, ancak, baştan yazayım; Nuray Mert, okuduğum, sevdiğim, sinirlendiğim, yararlandığım, katıldığım, karşı çıktığım, takdir ettiğim, eleştirdiğim bir akademisyen-yazardır. Yazılarını önemsediğim bir akademisyen. Gece vakti, ülke siyaseti hakkındaki yazılarına veda makalesini okuyunca üzüldüm, iki satır olsun bir şeyler söyleme ihtiyacı hissettim.
Nuray Mert istikrarlı, tutarlı bir akademisyen ve baş ağrısından hiçbir zaman çekinmedi. ‘Beni herkes sevsin ve okusun’ hastalığına tutulmadı, fanatizme prim vermedi. 2011 yılında zamanın başbakanı bir miting meydanında Nuray Mert için ‘namert’ ifadesini kullanmış, ifadelerini kitlesine alkışlatmıştı. Yıllar önce Cogito’da yayınlanan laiklik makalesini, Radikal’deki sosyal devlet (örneğin İngiltere’deki özelleştirmelere dair) çözümleme ve savunularını hâlâ hatırlarım. 2010 yılındaki meşhur halkoylamasında sert bir ‘Hayırcı’ olmasına, benden daha keskin ‘Hayır’ yazıları kaleme almasına karşın neden ‘yetmez ama evetçi’ olarak anıldığını ise o gün bugündür anlamış değilim. Herhalde o ‘amorf torba’ya uygun görüldüğü için! İlk çözüm sürecinde gayet temkinliydi ve ciddiye alınması gereken eleştiriler yazmış, bu yüzden HDP cenahından lüzumsuz serzenişlere maruz kalmıştı. Kısa süre kaldığı Cumhuriyet’ten ayrılma gerekçesi, fazlaca iyimser bulduğum bazı varsayımları ve hatta zaman zaman ‘inatçılık’ ile ‘düşüncede istikrar’ı karıştırdığını düşündüren tutumu vs. başka fasıl; buna mukabil, katıldığım/katılmadığım yazılarının ortak yönü, hesapsızlığıdır.
Şöyle başlamış veda yazısına: “Yıllar önce, Fazilet Partisi’nin kapatılma kararı üzerine ‘Utanıyorum’ başlıklı bir yazı (Radikal, 26 Haziran 2001) yazmıştım. ‘Bu ülkede ana muhalefet partisi kapatılırken, başörtülü kadınlar suçlu muamelesi görürken özgürce dolaşmaktan........
© Diken
