menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çakarım: Kibrin ışıkları

13 0
12.11.2025

Köşe komşum Psk. Dr. Feyza Bayraktar’ın Gurur değil kibir! başlıklı harika yazısını okudum üç gün önce; utanmanın ne kadar kıymetli bir duygu olduğundan bahsediyordu.

Vicdanımın kapatamadığım sesi gibi oldu o an o yazı; düşünmeden edemedim: Biz bu duyguyu ülkece ne zaman kaybettik, hangi an kaybetmeye ve yokuş aşağı gitmeye başladık?

Belki de trafikte. Belki de o çakarların, o canavar düdüklerinin altında, o sirenlerin yankısında.

Çünkü biz artık yaşamımızda temas ettiğimiz her şeyde utanmayı değil, gösterişi öğreniyoruz.

Doğru yazmış Feyza hanım: “Bir zamanlar biri incindiğinde içimiz sızlardı; bir yanlış yaptığımızda gözlerimizi kaçırırdık. Bugün ise ne yaptığımızı değil, nasıl göründüğümüzü önemsiyoruz.”

Utancın yerini kibir aldı ne yazık ki. Hem bireysel hayatta hem de direksiyon başında.

Eskiden içimizden yanardık, şimdi dışarıdan yanıp sönüyoruz.

Hayatında ekonomik, sosyolojik ya da psikolojik hiçbir başarısı olmayan birilerinin, sadece otomobiline taktırdığı bir çakar ya da bir düdük sayesinde kendini diğerlerinden üstün hissettiği bir dönemdeyiz artık.

Eskiden vasıtaların üstünde ‘Resmi Hizmete Mahsustur‘ yazardı; bu araçlar siren takabilir ve kamu yararına herkesten yol isteyebilirdi.

Bizim için, bizim adımıza koşuşturuyor olurlardı. Bizler de bu araçlara yol vermekten imtina etmez, hatta özellikle hassas davranırdık bu gibi durumlara ve araçlara.

Bugün ise bu siren kullananların herhalde çok azıdır, “Ben kamu görevi yapıyorum, bana yol verir misiniz?” diyenler, diyebilenler.

Kendi keyfine yol yapıp bir de utanmadan müthiş bir kibirle hepimizin üzerine otomobil süren, gözümüze parmak sokanlarla dolu etrafımız; sopaları, bıçakları ve silahları da cabası.

Otoyolda önünde, arkasında, sağında ya da solunda kimse yokken bile o çakarı yakıyor ve kendi kendine yol veriyor aslan dostum; “BENim” diyor arkandaki ve “BEN geliyorum, sen küçük şey, çekil kenara” diyor, ışıklarını saça saça.

İstanbul’da Göktürk’te oturuyorum; orman yolunu kullanarak Maslak’taki işime gidiyorum her gün.

Orman yolunda işe giden ormancının kamyonetinin tepesinde öyle çakarlar dönüyor ki bilmeyen sanır yangın var; meğer sabah vardiyası hava atmaya çıkmış.

Göktürk’ümün halkı eksik kalır mı? Mahallenin ortasında çakarlı aracıyla markete giden hanımefendi de var bizim köyde, babasının çakarlı aracıyla arkadaşlarını gezdiren genç kardeşim de.

Dachshund model hormonlu karanlık otomobilleriyle yolu, sokağı, trafiği kapatan kibirli abi ve ablalarımız var, hem bizim köyde hem de civar köylerde.

Hepsi aynı ruhun farklı sûretleri: Sessiz utançtan, görüntülü ve........

© Diken