menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Depreme kiminle yakalanmamalı?

14 0
27.04.2025

6 Şubat depreminin devasa boyutlarını kavradığım o anı hatırlıyorum. Zihnimde beliren ilk düşünce, ister istemez şu olmuştu: ‘Allahım, bu süreci ne kadar kötü yönetecekler’.

Doğal afetin insanî felakete dönüşmesine yol açan denetimsizliği, açgözlülüğü, vahşi imar politikalarını, deprem vergilerinin iç edilmesini bir kenara bırakalım. Depremin hemen ardından hayata geçirilen ‘tedbirlerden’ bazılarını hatırlayalım yalnızca:

Enkazın altında yaşam mücadelesi verenlerin yardım çığlıklarını sela ile boğmak. Sağ kalanların feryat ve öfkesinin yayılmaması için iletişim ağlarını kesmek. Orduya paye vermemek için askeri kışlaya kapatmak. Krizi fırsata çevirerek çadır ticareti yapmak. Yardıma koşan vinç operatörlerini koordine etmekten dahi aciz olmak. Tüm bunların üzerine ekranlara çıkıp çatık kaşlarla muhalif sesleri ‘not ederek’, olabilecek en beyhude ve kötücül uğraşla kendini ve memleketi meşgul etmek. Pamuk ipliği gibi çözülen devlet aygıtını yerlerden toplayan sivil toplum örgütlerini ‘kendinden saymayıp’ zorluk çıkartmak, tiye almak, hakaretler etmek.

Muhalif çetelesi tutmak kadar enerji isteyen bir diğer uğraş ise, işin ‘kozmetik ayağını’ yürütmek olmuştu. Vatandaşın yardımına koşmaktan perişan olan, sakallarını dahi kesecek vakit bulamayan bakanları ve milletvekillerini hatırlayalım; Hepsi ‘sahaya’ inmiş – veya sahaya sürülmüş – ‘hararet biraz düşünce’ takdir-i ilahi postunu sırtlanıp kuzularını teselliye çıkan Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatlarını yerine getiriyorlardı harfiyen. Fakat sahada görünmeleri, kameralara acı acı gülümsemeleri, ağlayan ninelere........

© Diken