Futbol, Sadece Futbol Değildir.
Yazımıza bir anekdotla başlayalım. Çocukluğumuzda mahalle arkadaşlarımızla birlikte büyük bir heyecan içinde top oynardık. Okuldan sonra, hafta sonları yakaladığımız her boş zamanda plastik topun peşinde çılgınca koşardık. Top oynamayı bitirip eve geldiğimizde, dedem: “Oğlum yine mi top? Bu topu oynamayın!” derdi. Niye deyince de: “Kerbela’da Yezit Hz. Hüseyin Efendimizin başını kesmiş, onunla top oynamış. Bu oyun ta o zamandan beri devam edip geliyor.” derdi. Top oynamak büyüklerimiz tarafından sevilmezdi vesselam. Bunda da dinî, geleneksel algının payı büyüktü şüphesiz.
Elbet çocuk kalmadık ve hepimiz büyüdük. Biz büyüdükçe her şey hızla değişti. Yaşam şartları, zevkler, giyim kuşam, eğlence… Artık geçmiş ve geçmişteki yargılar çok uzaklarda. Geçen zaman sürecinde futbol da büyüdü, kitleleri esir alan büyük bir endüstri haline geldi. Kendi dışındaki diğer spor dalları gölgesi altında silikleşti. Spor denince direkt futbol akla geliyor. Şimdilerde çocuk ergen, yaşlı genç hep futbolla yatıp kalkıyor. Yukarıdaki anekdotu da göz önünde bulundurduğumuzda bu topraklarda bir vakit böyle derin antipatiye duçar olmuş olan sportif faaliyetin, futbolun günümüzdeki geldiği noktadır. Futbol artık bir oyun değil. Futbol siyasetin, ekonominin en gözde varlığı. Bir oyun ya da performans alanı değil. Bugün baktığımızda futbol toplumu, toplumun bütün katmanlarını büyüsü altına almış, efsunlu bir ritüel haline dönüşmüştür. Bir din gibidir adeta… Statlar bu yeni dinin mabetleridir aslında. Nitekim bir stada maç izlemeye giden hamile kadın pankart açıyor ve kocasına hitaben: “Kocacığım merak etme gerekirse mabette doğururum” diyor. Mahremiyetin ölüşünün ilanıdır da bu. Taraftarlar kendi takımlarına ve statlarına bir kutsiyet atfediyorlar. Her maç bir ibadet havasında. Maça gitmek adeta dini bir ayindir. Futbol sorgusuz, sualsiz herkesin aklında ve kalbinde yadsınamayacak yeri bulmuştur. Kitleler futbolla yatıp, futbolla kalkıyor. Rüyaları, hayalleri futbol takımları süslüyor. Toplumsal katmanlar arasındaki savaş ve barış futbolun prizmasından yansıyan ışık doğrultusunda şekilleniyor. Yanılmıyorsam eğer hafızamda Jean Baudrillard’a ait olarak kalan “kitleler her zaman putperesttir ve putperest kalır.” sözü futbola da uyarlandığında geçerliliğini korur mu acaba?
Futbol. Büyülü, büyücü, büyüleyen… Bir kutsallaştırılmış modern paganizm. Kendi dışındaki bütün kimlikleri hükümsüz bırakan, adı geçtiği anda kendi dışındaki her şeyi unutturan güç. Entelektüel ve avam davranış biçimlerini eşitleyen bir eşik. Bu iki alana ait şizofren durumun aynileşebildiği yegâne alan. Futbol herhangi bir spor etkinliği olmanın ötesinde siyasetin, mafyanın, sermayenin, seçkinlerin ve seçkin olmayanların iç içe geçtiği, ayrıştığı, kavga ettiği, yeniden barıştığı bir arena ortamına benzetilebilir. Bir nevi güç denemesinin yapıldığı, güçlerin çarpıştığı, siyasi hesapların görüldüğü arena. Küresel........
© dibace.net
