Gazi Meclis Daha Açılmamıştı…
Giriş
Bu makalenin konusu Şanlı Millî Mücadelenin ilk evresi denebilecek bir dönemde “Maraş bize mezar olmadan düşmana gül(i)zâr (gül bahçesi) olamaz” denilerek yapılan kıyam ve sergilenen kutlu bir direniş sonrasında Kahramanmaraş’ın Fransız işgâlinden kurtarılması ve bunun 12 Şubat 2025 tarihinde anılacak olan 105. yıldönümüne dair olacak.
Mütareke
1918 yılının sonbaharı başlarken Osmanlı Devleti’nin de üyesi olduğu İttifak Devletleri yenilgiyi kabul ederek peş peşe savaştan çekilmeye başlamışlar, bu süreçte Osmanlı Devleti de Trakya, İstanbul ve Anadolu’nun işgâl edilme tehlikesi üzerine 30 Ekim’de Mondros Mütârekesi’ni imzalayarak savaştan çekilmiştir. Mütâreke, savaşan taraflar arasında her ne kadar silahlı çatışma hâlini sona erdiriyor olsa da Mütâreke’nin 7’nci maddesi İtilaf Devletlerinin, Osmanlı topraklarında güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir yeri işgâl edebilmesini mümkün kılmakta olduğundan Mütâreke’den hemen sonra sudan bahânelerle ülke giderek artan bir şekilde İtilaf Devletleri silahlı güçleri tarafından yer yer işgâl edilmeye başlandı.
Kentteki ilk işgâlciler
İtilaf Devletlerinin iki önemli ülkesi İngiltere ve Fransa arasında yürütülen müzâkereler sonucu 16 Mayıs 1916 tarihinde Osmanlı Devleti’nin Asya’daki topraklarının bu iki ülke arasında paylaşılmasını mümkün kılan Sykes-Picot Anlaşması kapsamında Beyrut’tan kuzeye doğru tüm Suriye kıyı bölgesi, Kilikya Bölgesi, Adana, Sivas, Zara (Sivas), Eğin (Kemaliye-Erzincan), Harput (Elazığ), Maraş, Antep, Urfa, Diyarbakır ve Musul’un Fransa’ya verilmesi öngörülmüş ise de Irak kuzeyindeki Musul’un önemli bir petrol havzası olması nedeniyle İngiltere, Mütâreke’nin hemen ardından Musul ve havâlisini işgâl etmiş, ardından da Musul havzasının güvenliğini sağlamak amacıyla yine bu anlaşmaya aykırı olarak Maraş, Antep ve Urfa bölgesini işgâle yönelmiştir. Bu süreçte İngiltere, Mütâreke’nin 7. maddesine istinaden 22 Şubat 1919 tarihinde Maraş’ı işgâl etmiştir. İngilizlerin Maraş’ı işgâl altında bulundurduğu dönemde gerek bu işgâlin geçici olduğunun bildirilmesi, gerekse de halkın millî ve manevî bakımdan duyarlı olduğu konularda dikkati olunması nedeniyle şehirde büyük çaplı olaylar yaşanmamıştır.
Suriye Anlaşması
İngiltere’nin Sykes-Picot Antlaşması’na uymamasını İtilaf Devletleri nezdinde protesto eden ve işgâl bölgelerinin paylaşımı konusunda ABD’nin arabuluculuk yapmasını isteyen Fransa’nın diplomatik girişimleri büyük ölçüde sonuç vermiş, iki devlet arasında 15 Eylül 1919 tarihinde imzalanan Suriye Anlaşması’na göre Musul dâhil Irak ve Ürdün ile Filistin topraklarının İngiltere’de kalması; Çukurova, Suriye, Lübnan ve (İngilizler tarafından işgâl edilmiş durumda olan) Maraş, Antep ve Urfa bölgelerinin de Fransızlarda kalması konusunda anlaşma sağlanmıştır. Bu anlaşma gereği İngiltere 1 Kasım’a kadar Maraş’tan çekilmiş ve yerine de Fransız birliklerinin konuşlandırılması kararlaştırılmıştı.
Kentteki ikinci işgâlciler
Suriye Antlaşması’nın hükümlerine uygun olarak Fransız kuvvetleri 29 Ekim’de Antep’e girerek yeni işgâlciler olarak şehrin yönetimini devralmışlar, ardından da Fransızlar, Maraş’ın işgâline yönelmişlerdir. Fransız işgâl kuvvetleri, 30 Ekim’de ikindiye doğru Şeyh Adil Mezarlığı tarafından şehre girmeye başlamış, yol boyunca dizilmiş olan kentin Ermeni ahâlisi Fransız işgâl kuvvetlerini coşkuyla karşılamış, ertesi gün de İngiliz kuvvetleri şehri terk ederken onların yerine Fransız kuvvetleri yeni işgâl gücü olarak Maraş’ın yönetimini devralmıştır.
Abdal Halil Ağa’nın hamiyetli cevabı
Fransız işgâl kuvvetinin Maraş’a gelmesi öncesinde kentteki Ermeni eşraf, kentin öne çıkan Ermeni tüccar, siyasetçi ve eşrafı olan Agop Hırlakyan’ın evinde toplanarak Fransız askerî birliğinin coşkuyla karşılanması, bu coşkulu karşılamaya davullar ve zurnaların da eşlik ederek Fransız kuvvetlerini bir bayram havasında karşılamanın doğru olacağı konusunda anlaşılır. Bunun ardından Agop Hırlakyan, oğlu Setrek’i, kentteki Abdallar Aşireti Reisi Halil Ağa’ya gönderir. Abdal Halil Ağa’yı ziyaret eden Setrek, Ermeni eşrafın isteklerini ona iletir, getirdiği kayda değer miktardaki parayı Abdal Halil Ağa’ya vermek ister, ondan ertesi gün Fransızların şehre gireceğinden bahisle aşiretindeki tüm davulcuları ve zurnacıları toplayarak karşılamada olmasını ister, gelecek tüm davulcu ve zurnacılara da istedikleri parayı vereceklerini sözlerine ekler. Kendisi ve aşireti ciddî bir maddî zorluk içinde olsa da Abdal Halil Ağa en küçük bir tereddüt gösteremeden Setrek’in bu cömert teklifini “Agop Ağa’ya söyle! Davulların kasnağını altınla dolduracak olsanız bile bir tek davul, bir tek zurna göndermem. Bu bir din bâğsidir (bahsidir), din gardaşlarımın bağrına çomağımı vuramam!” diyerek reddeder ve bu şerefli cevabıyla da tarihe geçer.
Çakmakçı Said ve Sütçü İmam
Fransız işgâl kuvveti komutanı şehre gelir gelmez şehrin eşrafını çağırtıp onlara hakâretler etmiş ve gözdağı vermişti. Fransız komutanın bu tavrı Ermenileri ziyâdesiyle memnun etmiş ve pervâsızlaştırmıştı. Bu pervâsızlık 31 Ekim Cuma günü sokaklarda yer yer hakâretâmiz ifadelere ve saldırganlığa da dönüşür. Aynı gün içlerinde Fransız askeri kıyafeti giymiş Ermenilerin de bulunduğu sarhoş bir grup Ermeni ve Fransız askeri esnafa hakâretler savurarak Uzunoluk Caddesi’nde bir süre yürüdükten sonra Uzunoluk Hamamı’ndan çıkmakta olan kadınları tâciz etmeye yeltenir. Bunun üzerine olayı gören Kel Hacı’nın kahvesindeki Maraşlılar, olaya müdâhale eder, Ermeni ve Fransız askerleri uyarırlarsa da sarhoş askerler taşkınlıklarına devam eder, bu arada çıkan arbede de (eski bir jandarma askeri olan) Çakmakçı Said, saldırgan askerler tarafından vurularak şehit edilir, Gaffar Kabuloğlu Osman adındaki bir başka Maraşlı da yaralanır. Bu taşkınlığı az ötedeki dükkanından gören, Sütçülük yaparak geçimini sağlayan, Uzunoluk Camii’nde de fahrî imamlık yapan ve tabancasını alıp olay yerine gelen Sütçü İmam Ali’nin saldırganlara müdâhalesi sonucu saldırganlardan birini öldürür, diğerini de yaralar, mağdur bayanları kurtarır, şehit Çakmakçı Said’in de intikamını alır. Bu kurşunlar........
© dibace.net
