menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Devlet, Sermaye ve Ahlak Üzerine | Erol Göka’dan Adam Smith ve Kapitalizm Okuması

4 0
12.11.2025

Son yüzyılda insanlık olarak başımıza gelenlerden, sosyalizm, despotik devlet uygulamaları ve dünya savaşlarından sonra koyu ve katı bir devletçiliğin yol açacağı tehlikeleri artık biliyoruz ve uyanığız. Mutlaka özgürlükleri esas alan bir felsefi bakışla hareket etmek zorundayız. Ancak son zamanlarda “özgürlüklerin dayanışmaya, kolektivizme karşı konulması”nın da pek hayırhah sonuçlara yol açmayacağını öğrenmiş bulunuyoruz. Birçok zihin, üçüncü bir yol arayışı içinde. Ama üçüncü yolu ararken konuşmamız gereken birçok mesele var. Onlardan birisi de ekonomide devletin rolünün ne olacağı, yani sermaye ve devlet ilişkileri. Bu konuda ortalık tozdan dumandan görünmüyor.

Sermaye ve devlet ilişkileri konusunda iki tür ezber var. Liberal olduğunu söyleyenlerin bir kısmına göre devlet baş düşman. Marksistler de aynı ölçüde devlete düşmanlar ama onların gerekçesi devletin egemen sınıfların baskı aygıtı olduğu şeklinde bir teze inanmalarından kaynaklanıyor. Oysa iki ezber de yanlış. Nispeten biraz daha iyi baktığımı sandığım yerden psikolojiden baktığımda şöyle bire kanaate sahip oluyorum: Devlet, kolektif aklı temsil eden bir cevherden kaynaklandığı için olsa gerek sermaye ile ilişkilerinde tam ortada bir yerde duruyor.. Sermayeye de piyasaya da karşı değil ama hükümranlığı devletin ifa ettiği hukuka bırakması şartıyla.

Roma-Kartaca Savaşı

Devlet ile iktisadi egemenler arasındaki çatışmanın en bariz şekli, Roma-Kartaca savaşlarında ortaya çıkmıştı. Kartaca, Fenikelilerin devamı olan, geriye doğru gidildikçe İbranilerle bağlantısı ortaya çıkan tüccar bir kavimdi. Kartacalılar, Suriye kıyılarından gelerek bir ticaret kolonisi, âdemi merkeziyetçi bir yapı oluşturuyorlar ve merkeziyetçi Roma devleti ile savaşa tutuşuyorlar, tıpkı önceden ataları Fenikelilerin Yunanlılarla savaştıkları gibi… Sonunda Romalı Senatör Cato’nun “Kartaca yıkılmalı!” hükmü gerçeğe dönüştü. Kartaca yıkıldı ama iktisadi egemenlerin devleti saf dışı etme girişimleri hep sürdü. Bugün, modern zamanlarda paranın gücünün alabildiğine artmasıyla birlikte gerilim had safhaya vardı.

Japon düşünür Korin Karatani’nin “Dünya Tarihinin Yapısı. Üretim Tarzlarından Mübadele Tarzlarına” (Metis Yayınları) kitabı tam da bu konuyla yani devlet-sermaye ilişkileri mevzusuyla ilgili.

Karatani’ye göre kapitalist toplum, sermaye-ulus-devlet terkipli bir Boromean düğümünden oluşuyor. Boromean düğümü üç halkalı gizemli bir yapı. Halkalardan hiçbirisi diğerine doğrudan bağlı değil fakat bir halka diğerlerinden koparılırsa diğer ikisi de birbirinden kopuyor. Nasıl ki meta mübadelesi devletin varlığına ihtiyaç duyuyorsa, devletin idamesi de ancak para ile mümkün ve bu, kapitalizm öncesinde de böyle. Kapitalizm öncesi devirlerde de devlet, her zaman ticarete yaslanmış, paranın gücünden faydalanmış. Ama her zaman ticareti ve tefeci sermayeyi para, haraç ve diğer yollardan denetlemiş; tüccarın ipini elinde bulundurmaktan vazgeçmemiş. Eğer devlet tüccarı serbest bıraksaydı tüccarla birlikte onun ikiz kardeşi tefeci de semirecekti. Tek arzusu faiz yoluyla sermaye biriktirmek olan tefeci, tüccara mübadeleler yapabilsin diye kredi verecekti. Bu süreç boyunca tefecinin gömüleri arttıkça artacak, o gömüledikçe yani istifledikçe üreticiler topluluğu borç ve faiz yükü altında yoksul düşecek, sefalete sürüklenecekti. Sonuçta devletin dirliği sarsılacak, yöneticilerin gücü zayıflayacaktı. Hiçbir devlet bunu istemezdi.

Asya ve Avrupa’da farklı bir süreç ortaya çıktı diyor Karatani. Asya devletleri despotizm yoluyla ticareti ve tefeci sermayeyi........

© dibace.net