KİMSENİN OYUNCAĞI OLMA!
Hayat, insanın kendi duruşunu muhafaza etme mücadelesidir. Bu mücadele, dış dünyayla değil; insanın kendi iç dünyasıyla verdiği bir savaştır. Çünkü insanı başkalarının oyuncağı hâline getiren şey dış baskı değil, kendi içindeki boşluklardır. Onay beklentisi, sevilme arzusu, kabul edilme isteği ve menfaat uğruna eğilip bükülme zafiyeti insanı kendi içende savaşa sokar. İnsan kendini sağlam inşa etmemişse, rüzgâr hangi yönden eserse o tarafa savrulur; yüzü güleni sever, işine yarayana yakın olur, menfaatine dokunmayanı görmezden gelir. Oysa insan dediğin; omurgalı duruşuyla, net ifadeleriyle, doğruluk çizgisine sadakatiyle değer kazanır. Kırılmasınlar, gücenmesinler diye eğilip bükülen bir hayat; sonunda kendi sahibini eğip büker. Bu yüzden herkesin memnuniyetini kazanmaya çalışan kişi; farkında olmadan herkese göre şekillenen, sonunda ise kimse tarafından ciddiye alınmayan bir gölgeye dönüşür.
Yalaka olmak; sadece başkasına yaranmak değildir, insanın kendi kişiliğini inkâr etmesi, kendi hakikatine ihanet etmesi demektir. Yaratıcının insana bahşettiği en büyük nimetlerden biri; kimliktir, duruştur, çizgidir. İnsan bunun üzerini yapmacıklıkla örttüğünde hem kendisini yaralar hem de değerini küçültür. Samimiyet; menfaatle ölçülmez, gerçek samimiyet; menfaate rağmen sürdürülen dostluktur. Ne yazıktır ki zamanın ruhu, insanları çıkar ilişkilerinin kalabalığına sürüklemiştir. Herkes gülümser, herkes selam verir, herkes “yanındayım” der ama iş fedakârlığa gelince yüzler değişir.........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein