menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Otoriterlik ve Tabular Arasında “Dünyanın Kökeni”ne Yolculuk

11 0
monday

Sanat, doğası gereği özgürlük talep eder. Düşüncenin, duygunun, hayal gücünün sınırsızca dolaştığı kendine içkin bir alandır ve ontolojik olarak çoğulculuğa dayanır. Dolayısıyla siyaseten anarşiktir. Ondaki bütünlük ya da tamlık hissi sadece form düzeyindedir.

Otoriterlik ise tam tersine tek sese, tek bakışa, tek doğruya yaslanır. Mutlak itaati, merkezi denetimi, ideolojik homojenliği ve bireysel ifade yerine kolektif boyun eğmeği bekler. Bu yüzden otoriter rejimlerle sanat arasında tarih boyunca gerilimli, yıkıcı ve çoğu zaman tek taraflı bir ilişki kurulmuştur. Ve bu ilişki temelde mülkiyete dayanır.

Ancak otoriter rejimler sanatı tamamen göz ardı edemez. Aksine, onu kendi ideolojileri için yeniden şekillendirmeye çalışır. Çünkü sanat, sadece güzelliği üretmez, düşünceyi de biçimlendirir. İnsanları etkileme gücü vardır. Otoriter iktidarlar da bu gücün farkındadır. Bu nedenle ya sanatın sesini kısarlar ya da onu kendi dillerinde konuşturmaya çalışırlar.

Sansür, otoriterliğin sanata karşı ilk refleksidir. Rejimin çizdiği sınırların dışında kalan her ifade; bir tablo, bir şiir, bir film ya da bir müzik kuvvetli bir tehdittir. Zira otoriter rejimler kendi gerçekliğini inşa ederken sanat bu kurmaca evrene karşı, kendi kurgu gücüyle hakikati dile getirebilir.

Sovyetler Birliği’nde soyut sanat yasaklanmış, yalnızca “sosyalist gerçekçilik” adı verilen devlet onaylı bir estetik anlayışa izin verilmiştir. Nazi Almanyası’nda modern sanat “sapkın” ilan edilerek binlerce eser müzelerden kaldırılmış, sanatçılar ya susturulmuş ya da sürgüne zorlanmıştır.

Otoriter rejimler yalnızca yasaklamaz, aynı zamanda sanatın kontrol altına alınmış hâlini destekler. Propaganda burada devreye girer. Sanatçı, bir rejim neferine dönüştürülür. Estetik, ideolojinin taşıyıcısı olur. Nazi Almanyası’nda kahraman askerleri, sağlıklı Aryan bedenlerini ve lider kültünü yücelten eserler devlet desteğiyle sergilenmiştir. Faşist İtalya’da Mussolini için yapılan heykeller ve dev mimari projeler, geçmişin ihtişamı üzerinden bugünkü iktidarın meşruluğunu inşa etmeyi hedeflemiştir. Sovyetler’de Stalin’i güneş ışığı altında gösteren tablolar, dönemin en güçlü ve etkili siyasi bildirileridir.

Bir tankın gölgesinde sanat solgunlaşır. Tarihi taşlar, altın çerçeveli tablolar, kutsal kitaplar, fırça darbeleriyle donmuş zaman parçaları, hepsi sessizliğe gömülür. Otoriter rejimler yalnızca insanları değil, onların........

© Daktilo1984