Bir Aşırı Yorum Örneği Olarak Yeni Açılımın Okunması
Eugène Ionesco’nun Gergedan adlı oyunu, absürt tiyatro türünün en bilinen eserlerinden biridir. Oyun, bir kasabada yaşayan insanların birer birer gergedana dönüşmesini konu alır. Başkarakter Berenger, kasabanın geri kalanıyla uyumsuz, sıradan bir adamdır. Diğer insanlar gergedana dönüşürken Berenger buna karşı koymaya çalışır ve insan olarak kalmak için direnir.
Oyunun sonunda tüm kasaba halkı gergedana dönüşmüştür ve Berenger kendini bu yeni dünyada tek başına bulur. Oyunda, gergedana dönüşme süreci, insanların giderek kişisel değerlerinden, ahlaki ilkelerinden ve bireyselliklerinden vazgeçmelerini ifade etmekte; faşizm, totalitarizm ve otoriter ideolojilerin yükselişi sırasında bireylerin kolayca bu tür hareketlere katılması eleştirilmektedir.
Türkiye’de gündemin tekrar eden anlamsızlığından kaçmaya çalıştıkça, o anlamsızlık sizi bir yerinizden yakalamayı hep başarır. Güncel siyaset dünyanın her yerinde sizi dibe çeker, ancak ne yazık ki bu topraklarda dibin bir sınırı yoktur.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın o çaresizlik dolu serzenişi akla geliyor hemen: “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor.”
Bahçeli’nin o çok konuşulan, herkesi şaşkına(!) çeviren, Öcalan’a yaptığı bölük pörçük çağrı ve arkasından yapılan yorumlar, eğer bu topraklarda yaşamasanız son derece eğlenceli bir oyunun unsurları olarak kabul edilebilir. Kötü yazılmış, aceleye getirildiği her halinden belli, savruk ama her şeye rağmen eğlenceli bir Commedia dell’arte. Ancak Charlie Chaplin’in de dediği gibi, hayat, uzak çekimde komedi, yakın planda trajedidir. Ne yazık ki her şey burnumuzun dibinde cereyan etti ve hâlâ ediyor.
Bahçeli’nin açıklamalarına hükümet tandanslı gazeteci, kadrolu TV yorumcuları, strateji ve güvenlik uzmanlarının (bu uzmanlıkları kim dağıtıyor yahu) dış konjonktür temelli yorumlarını geçiyorum. Bunların hiçbirinin kıymeti harbiyesi yok. Bir hafta önce ak dediklerine aynı pişkinlikle öbür hafta kara diyebilirler.
Beni asıl şaşırtan, hükümetin bütün yapıp etmeleri karşısında muhalefette durmuş, asgari ölçüde belirli bir düşünce sistematiğini savunabilme yetisine sahip, sağduyulu olduğunu sandığımız kanaat önderlerinin(?) yorumları oldu.
Ardından TUSAŞ saldırısı ve kayyum atamaları geldi. Ortalık haklı olarak yangın yerine döndü. Bahçeli’nin açıklamasıyla yapıp edilenler arasında sağlıklı bir rabıta kurma telaşı başladı. Baştan beri iyimser(!) olanlar, sürecin farklı aktörlerinin devreye girdiğini, ancak hükümetin aynı kararlıkla devam etmesi gerektiğini söylediler yeniden.
Bu fotoğrafla birlikte bu aralar unutulmuş başka bir kavram hatırlandı hemen. Devlet, devlet aklı, zihni koalisyon, derin devlet…vs. Bu tanımlamalar hükümetin dışında başka bir gücün de sürecin içinde olduğunu ima ediyordu. Aklı geçmiş Türkiye okumalarında kalmış kimseler için her kapıyı açan bu maymuncuk elbette burada da kullanılacaktı. Çünkü bu okuma, yorumcunun pozisyonuna göre büyük oranda hükümeti temize çekmek için kullanılsa da, bir çeşit deus ex machina[1] görevi de görerek eksik parçaları tamamlayan bir unsur olmuştur hep.
Bu devlet aklı kimlerdir dediğinizde, yüz yılı planlayan, karanlıkta kalmış vampirimsi yaratıklara benzer tuhaf açıklamalar yapılır. İşin ilginci bu tanımlamayı yapanlar buna inanmaktadırlar.
Peki sürecin başından itibaren derin analizler yapan bu kanaat önderleri neden bize hemen büyük resmi gösterme telaşına düştüler acaba? Gerçekten de büyük bir resim vardı da onu kendileri de yeni mi görmüştü. Belki…
Ya da bu yolla ülkenin normalleşeceğini mi umuyorlardı? Tamam, biz öne sürülen nedenleri kabul edelim, sorun........
© Daktilo1984
visit website