Beşiktaş’ın Beşiktaş’tan Başka Dostu Yok!
Beşiktaş Spor Kulübü’ndeki başkanlık seçimi öncesi yaşanan gelişmeler, verilen demeçler, ortaya çıkan belgeler, öfkeli suçlamalar ülkenin en köklü spor kulüplerinin nasıl bir örgütlenme biçimiyle yönetildiklerini ortaya koyan güzide örneklerden biriydi. Futbolu az çok takip edenlerin, anlatıldığı gibi büyük bir şaşkınlık yaşadıklarını da düşünmüyorum. Kaldı ki bu sadece Beşiktaş’a özgü bir durum da değil, zira futbol branşındaki sportif başarı diğer büyük kulüplerdeki benzer birçok çarpıklığın üstünü şu an için örtmekte.
İşin olası yolsuzluk kısmını bir kenara koyalım, bu karanlık(!) noktalar bu yazının konusu değil. Öte yandan koca koca şirketleri yönettiklerini bildiğimiz isimlerin spor kulüplerinde şu son yıllarda ortaya koydukları yönetimsel beceriksizlikler önümüze son derece trajik bir tablo çıkarıyor. Ülkedeki serbest piyasa koşullarının ne kadar rekabetçi ve adil olduğu noktasında futbol kulüplerinin yönetimsel hezeyanları önemli veriler veriyor bizlere.
Oysa Türk iş sistemi literatürü bu topraklarda devletin her zaman kurucu ve başat aktör olduğunu zaten ortaya koymuştu. Yani iktisadi hayatta oynanan oyun, serbest piyasa koşullarında belirlenen rekabetçi kurallara göre değil, devlet ve bürokrasi aygıtlarıyla kurulan ilişkiye göre belirlenmektedir. Gerçekten görece adil bir yarışın içinde, yani Avrupa arenasında, bu yönetememe becerisi kayırılmadığımızda aldığımız sonuçlara çok net biçimde yansımaktadır.
Ama bu yazının konusu bu da değildir. Başlıktan da anlaşılacağı üzere, yazının derdi, ezeli ve ebedi düşman takıntımızdır.
Beşiktaş’taki başkanlık seçiminden önce propaganda için başkan adayları ekranlarda boy gösterip bolca birbirlerini suçladılar. Sonra sunucusunun da Beşiktaşlı olduğu bir televizyon programında kozlarını paylaşmak üzere karşı karşıya geldiler. Tartışmanın hararetlendiği bir anda, sunucu hem ortamı yumuşatmak hem de gerçek düşmanın içimizde değil dışarıda olduğunu bir kez daha hatırlatmak için, son derece inanmış bir şekilde, herkesin kendi kabilesi için devamlı söylediği o meşhur cümleyi söyledi, Beşiktaş’ın Beşiktaş’tan başka dostu yok…
Evet, çemberi istediğimiz gibi genişletip küçültebiliriz. Beşiktaş’ın Beşiktaş’tan başka dostu yoktur, Sivaslının Sivaslıdan başka dostu yoktur, Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur ve özellikle bazı bilimkurgu filmlerinde pek tabii vurgulandığı gibi, Biz Dünyalıların Dünyalılardan başka dostu yoktur.
Umberto Eco “Düşman Yaratmak” adlı denemesinde, yıllar önce ABD’de takside başına gelen bir olaydan bahseder. Pakistanlı taksici onun İtalyan olduğunu öğrendikten sonra, çok da iyi bilmediği bu halkı daha iyi tanımak için düşmanlarının kim olduğunu sorar ona. Soruyu tam anlayamayan Eco’ya yardım etmek için de, konuyu ustaca açar; ihtilaflı topraklar, etnik temelli nefret, sınır ihlalleri gibi nedenlerden dolayı hangi halklarla yüzyıllardan beri savaş halinde olduklarını öğrenmek ister. Tatmin edici bir yanıt alamayınca, devam eder; tarihi anlamda rakiplerinin kim olduğunu, yani kimin onları öldürdüğünü, onların da bunun üstüne kimleri öldürdüğünü sorar. Eco böyle bir şeyin olmadığını, son savaş halinden beri yarım yüzyıldan uzun bir sürenin geçtiğini, üstelik o savaşa da bir düşmanla başlayıp........
© Daktilo1984
