Kitap Yorum: Cinselliğin Tarihi, Michel Foucault
Foucault, modern toplum kurumlarının oluşumunun izini süren bir arkeolojik kazıcıdır. O aynı zamanda çağdaş düşünceye büyük etkisi olan bir Fransız filozof ve sosyal teorisyendir. İktidar ve bilgi ikileminde ortaya koyduğu çözümlemeler ile modern çağların oluşumunu gözler önüne sermiştir.
Özellikle disiplin ve ceza üzerine çalışmaları, modern toplumun gözetim ve kontrol mekanizmalarını açığa çıkarmıştır. Ayrıca, cinsellik ve akıl hastalığı üzerine çalışmaları, sosyal normların ve marjinalleşmenin tarihini anlamamıza katkı sağlamıştır. Bu yazıda Foucault’un Cinselliğin Tarihi kitabını konu alacağız.
Foucault, Cinselliğin Tarihi kitabında, aslında diğer çalışmalarından farklı bir şey yapmaz. Bu kez de farklı bir kavramın, cinsellik olgusunun soy-kütüğünü çıkarmaya çalışır. Nietzsche’ye duyduğu sempati sebebiyle kitabının ilk cildinin adını bilme istenci olarak belirler.
Peki, Foucault bu kitabının ilk cildinde cinsellik olgusuyla ilgi neleri sorunsallaştırır? İlk olarak şu sorunsal göze çarpar: Toplum cinselliği gerçekten bastırmakta mıdır? Düşünürün buna yanıtı koca bir “Hayır”dır. Ona göre gündelik hayat içindeki konuşmalarda bir şekilde cinselliğe gönderme vardır. Hatta mekânsal düzenlemelerde de cinselliğe gönderme vardır. 19. yüzyılda evlerin odalara bölünmesi, kız ve erkek çocuklarının eğer şartlar uygunsa farklı odalarının olması, okul yurtlarında oğlan çocukların cinselliğini gözetlemek adına duvarların örülmemesi veya şeffaf camlarla örülmesi gibi mekânsal düzenlemeler, hep cinselliğe yapılan göndermelerdir.
17. ve 18. yüzyılda bastırılarak değil, hakkında konuşularak hatta üzerinde konuşmaya teşvik edilerek cinsellik üzerinde bir söylem kurulur. Konuşmak, bireyin kendi hakikatini dışarıya yansıtmasıdır. Bu sebeple, tüm iktidarlar bireyin kendi gerçekliğini ortaya çıkarmasını sağlayacak teknikler üzerinde çalışır. Örneğin Hristiyanlık, günah çıkarma metoduyla aslında asırlardır bunu yapmaktadır. Foucault’a göre cinsellik, insan hayatında rahip ve Hristiyan uyruk/özne arasındaki konuşmalar içinde düşünüldüğünden daha fazla yer kaplamaktaydı.
Modernite ile beraber yeni iktidar teknikleri gelişir ve dinin boşalttığı yerin bir kısmını tıp alır. Özellikle doktorlar, çocukları cinsel özneler olarak kurmaya başlar. Anne babalara çocuğun cinselliği üzerinde sürekli tavsiyeler verirler.
“Okulda öğretmenler bir şeyler söyler. Ve yavaş yavaş cinsellik üzerine bir literatür kurulur. Cinsellik deliğinden çıkarıldı ve söylemsel bir varoluşa zorlandı… İktisat, eğitbilim, tıp, yargı alanlarında cinsellik söylemini bulup çıkartan, kışkırtan, kurumsallaştıran çoğul mekanizmalara değin, kocaman bir laf ebeliği benimsendi. Belki de........© Daktilo1984
visit website