Turgut Özal’dan Bugüne Yedi Mesaj
Turgut Özal tam 32 yıl önce, 17 Nisan 1993’de vefat etti.
1993’te mevcut vatandaşlarımızın yarısı henüz doğmamıştı. Nüfusumuz sadece 57 milyon, kişi başı milli gelirimiz yalnızca 2.500 dolar, yıllık ihracatımız 15 milyar dolardı.
Internet Türkiye’ye daha gelmemişti. Cep telefonunu kimse bilmiyordu. Amazon deyince akla alışveriş sitesi değil nehir ve orman geliyordu.
Soğuk Savaş yeni bitmişti. Doğu Avrupa ülkelerinin ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin nasıl ilerleyeceği meçhuldü. Avrupa Ekonomik Topluluğu üyeleri Avrupa Birliği adıyla birleşmeye karar vermişti. ABD’nin çiçeği burnunda genç başkanının adı Bill Clinton’dı.
Bambaşka bir dünya, bambaşka bir Türkiye.
Pek çok şeyin kökünden değiştiği bu kadar seneden sonra Turgut Özal’ı nostaljik bir isim olarak mı görmeliyiz? Yoksa, VIII. Cumhurbaşkanı bugünümüze bir şey söylüyor mu?
Bence pek çok şey söylüyor.
***
Tarihi şahsiyetlerle ilişkimiz maalesef problemli. Adeta fanatik taraftarlar gibi, ‘mutlak iyiler’ ve ‘mutlak kötüler’den oluşan siyah-beyaz bir dünyada yaşıyoruz. Halbuki her tarihi figürün, hele de üst düzey yönetme sorumluluğu üstlenmiş kişinin, doğruları, eksikleri yanlışları var. Başardıkları, engelledikleri, yapamadıkları var. Fırsat bulduğu, şartların elvermediği, çelme yediği meseleler var.
Bu genel tespitten sonra, gelelim Turgut Özal’a.
Ben kendisinin aşağıda anlattığım yedi alanda büyük hizmetler yaptığını düşünüyorum. Elbette listeyi uzatmak yahut daha genel bir muhasebe yapmak mümkün. Ancak benim üzerinde durmak istediğim husus, bu konularda bugün almamız gereken mesajlar.
***
BİR: GENİŞ HÜRRİYETLER
9 Kasım 1989 dünyada hürriyetler açısından tarihi bir gündü: Berlin Duvarı yıkıldı. Tam da o gün Turgut Özal Cumhurbaşkanı yeminini etti ve “üç temel hürriyet” konuşmasını yaptı:
“21. Yüzyıla doğru giderken, üç büyük, üç temel hürriyeti geliştirmenin, sımsıkı korumanın uygar dünyanın önde gelen devletlerinden biri olmamızın vazgeçilmez şartı olduğunu görmeliyiz.”
Bu üç hürriyetin birincisi düşünce hürriyetidir. Bir toplumun bütünleşmesinin temel taşı, her kurumun bir diğerinin düşüncesine saygı göstermesidir. Eğer düşünce hürriyeti, düşünmeyi ifade hürriyeti ve düşünceye saygı bilinci oluşmazsa, işte o zaman kutuplaşmalar, kamplaşmalar, bölünme ve parçalanmalar da doğar. Millî birliğimizi korumanın vazgeçilmez gereği, düşünce hürriyeti, ifade hürriyeti ve düşünceye saygı bilincidir.
İkinci hürriyet ise evrensel kapsamda ve evrensel anlamda, insanın, insana duyduğu sevginin, saygının simgesi ve göstergesidir. Bu hürriyet de, evrensel anlamda din ve vicdan hürriyetidir. Laik ve demokratik olma iddiası ve iradesindeki gelişmiş ülkeler, bu hürriyete sımsıkı sarılabilmeyi başarmış ülkelerdir.
Ve üçüncü büyük hürriyet, teşebbüs hürriyetidir. Uygar bir rekabet ortamı içinde insanların daha çok çalışma, daha çok kazanma isteklerinin önüne engel konmamalıdır. Asla yasakçılığa sapmamalı… Devlet müdahaleciliğini şartların el verdiği oranda, asgari seviyede tutmak kalkınmanın ilk ve temel gereğidir. Derin inancım o dur ki, Batı’nın gelişmiş ülkelerine ekonomik alanda bir an önce yetişmemizin ana motoru, hızlandırıcı motoru, teşebbüs hürriyetidir.
Bugün de geniş hürriyetleri, bunların birbiriyle ilişkili olduğu gerçeğini unutmadan onları savunmalıyız.
***
İKİ: DEVLET-VATANDAŞ İLİŞKİSİ
Turgut Özal devlet-vatandaş ilişkisi konusunda çok temel bir açılım yaptı ve bireyi devletin önüne koydu. 4 Haziran 1992’deki İzmir İktisat Kongresi konuşması bu konuda önemli bir çerçeve sunuyor:
“Bundan böyle güçlü devlet, memurları çok olan devlet değildir. Güçlü devlet, harcamaları çok, fakat iki yakası bir araya gelmeyen devlet değildir. Güçlü devlet, bir istihdam kapısı değildir. Güçlü devlet, bir mabut veya baba değildir.
Hepsinden önemlisi, yeni görüşte, aslolan devletin zenginliği sonucu milletin zenginliği değil, milletin zenginliği sonucu devletin zengin olmasıdır. Yani, yeni görüşte hedef, insanın, ferdin bizzat kendisidir.”
Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu’nun “Kutsal olan insandır, millettir, duygudur. Üç-beş kişinin bir araya gelip kurduğu yönetim organizasyonunun adı olan devletin nesi kutsal?” şeklinde ifade ettiği hassasiyet tam da buydu.
Nitekim benzer bir yaklaşımı ben de Özal’dan 31 yıl sonra, 16 Mart 2023’de yaptığım Yeninin Yürüyüşü başlıklı İzmir İktisat Kongresi konuşmamda dile getirdim:
“İcraatları sorgulanamaz Tanrı devletin 21. yüzyılda yeri yok. Her şeye karışan, bazen seven bazen döven, baba devletin de yeri yok. Ahbap-çavuş ilişkilerinde boğulan, herkese istihdam sunan, girişimciye rakip çıkan işletmeci devletin de yeri yok. Kağıt, mühür, imza ile ayak bağı olan devletin zaten yeri yok. Ama kalkınmayı boş veren, rekabetin kurallarını koymayan, tüketiciyi korumayan devletin de 21. yüzyılda yeri yok. Yeni devlet şeffaf işler ve hesap verir. Kural koyar ve işletir. Hür teşebbüsün önünü açar ve geride kalan vatandaşlarına rasyonel şekilde destek olur. Tek bir kavramla ifade etmem gerekirse, yeni devlet eşittir katalizör devlet.“
***
ÜÇ: KALKINMA HAMLESİ
Turgut Özal 21. yüzyılın ne getirdiğini çağdaşlarından çok önce görmüştü. Bu çerçevede........
© Daktilo1984
