menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cumhuriyetin çocukları yaşatma savaşı

57 36
23.10.2024

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin bir “Çocuk Davası” vardı. Cumhuriyetin geleceği, bu davanın kazanılmasına bağlıydı. Bunun için her şeyden önce yeni doğan çocukların yaşatılması gerekliydi.

Ulusça korkunç bir travma içindeyiz. Nasıl olmayalım? Bazı özel hastanelerde para için yenidoğan bebeklerin öldürüldüğünü öğrendik. “Cumhuriyetin doktorları böyle bir şeyi nasıl yapabilir?” diye sordum kendi kendime... Oysa yenidoğan bebekleri yaşatmak ve çocukları korumak Türkiye Cumhuriyeti için “vatanı korumak” demekti.

Türkiye’de çocuk bakımı ile ilgili ilk kapsamlı çalışma 19. yüzyılda, 1863’te Niş Islahhanelerinin açılması ile başladı. Fakir çocukların bakımı için 1864’te Rusçuk ve Köstence, 1867’de ise Kastamonu, Bursa, İşkodra, Sofya, Sivas, Edirne, İzmir, Halep, Bosna, Erzurum, Diyarbakır, Konya ve Selanik’te ıslahhaneler açıldı. 1873’te Darüşşafaka adı verilen sivil parasız okul açıldı. 1895’te açılan Darülaceze’nin çocuk bölümünde de kimsesiz-yetim çocuklara bakıldı. 1899’da kadınlara ve çocuklara hizmet etmek için Hamidiye Etfal Hastanesi kuruldu. Müslüman çocukların barınması ve eğitimi için 1903’te Darülhayr-ı Ali kuruldu. 1910’da Fakir Çocuklara Yardım Cemiyeti Hayriyesi kuruldu. Savaşlarda ailelerini kaybeden kimsesiz çocukların korunması amacıyla 1914’de Darüleytam adı verilen Yetimler Yurdu, 1917’de de İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyeti kuruldu.

I. Dünya Savaşı sonunda Türkiye’de öksüz, yetim, kimsesiz, hastalıklarla pençeleşen, bakıma muhtaç, yeterli beslenemeyen on binlerce çocuk vardı.

19. yüzyılın sonundaki ve 20. yüzyılın başındaki bitmek bilmeyen savaşlar Osmanlı’da nüfusun önemli oranda azalmasına yol açmıştı. 1923’te Türkiye’de cumhuriyet ilan edilirken ülke nüfusu 8-10 milyon civarındaydı. Bu nüfusun birkaç milyonunu oluşturan çocukların önemli bir bölümü korunmaya muhtaçtı.

1920’lerde Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri nüfusun azlığıydı. Üstelik mevcut nüfusun yaklaşık yüzde 70’i çeşitli salgın hastalıkların pençesindeydi.

1920’lerde bebek ölüm oranı Avrupa’da yaklaşık yüzde 10 ile yüzde 25 civarındayken bu oran Türkiye’de yaklaşık yüzde 85-90 civarındaydı. Bu nedenle bir taraftan salgın hastalıklarla mücadele etmek diğer taraftan yeni doğanları yaşatmak gerekiyordu.

1-3 Eylül 1925 tarihleri arasında toplanan Birinci Milli Türk Tıp Kongresi’nin ana konusu çocuk ölümleriydi.

Resimli Ay dergisinin daha ilk sayısında Sabiha Zekeriya, “İçin İçin Ölen Bir Millet” başlıklı makalesinde “Cumhuriyeti tehdit eden müthiş tehlike” olarak çocuk ölümlerini gösteriyordu. Doktor Hakkı Şinasi Paşa’ya gönderme yaparak ülkede çocuk ölüm oranının yüzde 80 gibi son derece yüksek bir oranda olduğunu ileri sürüyordu. Geri kalan yüzde 20’nin de durumu ayrıca vahimdi. “Her şeyden önce yetimler vardı. Bunların sayısı 200 bin dolayındaydı. Küçük bir kısmı devlet tarafından himaye ediliyordu. Kalan 190 bin sokakta kalmıştı. Yine çocukların önemli bir kısmı doğru dürüst beslenemiyordu. Bu oran onda dokuzdu. Üçüncü mağduriyet gayri meşru çocuklarınkiydi. Bir kısmı Darülaceze bünyesinde, önemli bir kısmı ise sokaklarda telef oluyordu. Bir diğer çocuk felaketi kimi ticaret kumpanyaları tarafından sokaklarda dilendirilen çocuklardı.”

Felaketlerin en korkuncu, doğumların çok az olması ve doğanların da hayatta kalamamasıydı. Selim Sırrı (Tarcan), Dünya Savaşı öncesinde ve savaş yıllarında Anadolu’da üç inceleme gezisi yapmıştı. Misafir olduğu köylerde halkla olan söyleşilerinde pek acı gerçeklerle karşılaşmıştı. “Kimilerinin bir, iki, pek azının üç çocuğu vardı. Ama çoğunluğunun sekiz, hatta on evladı dünyaya geldiği halde doğan çocuklarının yaşamadığını acı bir lisanla kendilerinden öğrenmişti… Son yıllarda eski payitahtta beş altı çocuklu aile parmakla gösterilecek kadar azdı...”

Türkiye’de erken Cumhuriyet döneminde çocuk sağlığı açısından üç ana sorun vardı: Salgın hastalıklar, yenidoğan bebek ve çocuk ölümleri ile ıskat-ı cenin (kürtaj). Ayrıca hayatta kalan çocukların güçlendirilmesi ve sağlığa kavuşturulması gerekliydi.

Cumhuriyet için “çocuk ölümleri” bir ulusal meseleydi. Çocuk ölüm oranları korkutucu düzeyde yüksekti. Himaye-i Etfal Cemiyeti Başkanı ve Kırklareli Milletvekili........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play