Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’
“Herhalde millet(in), hükümetin gözcüsü olması gerekir. Çünkü hükümetlerin yaptığı işler olumsuz olup da millet itiraz etmez ve (o hükümeti) düşürmezse bütün kusur ve suçlara katılmış demektir.” (Mustafa Kemal Atatürk)
2017 Anayasa Referandumu ile oluşan yeni saray rejimi, Meclis’in gücünün olabildiğince azaldığı, yargının olabildiğince siyasallaştığı, muhalif siyasetin ve basının olabildiğince baskılandığı, üniversitelerin olabildiğince kontrol edildiği ve anayasal güvence altındaki özgürlüklerin olabildiğince kısıtlandığı bir baskı düzeni halini aldı. Aslında AKP hükümeti uzun zamandır kendini “vatan” ve “devlet” yerine koyuyor. Ancak hiçbir hükümet “vatan” ve “devlet” olmadığı gibi hükümetleri ve yanlış politikalarını eleştirmek de “vatana ihanet” ve “devlete düşmanlık” değildir. Bu gerçeği, 1930’larda Türkiye’de ortaokulda okuyan çocuklar bile bilirdi. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, 1930’larda ortaokullarda okutulan “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında devleti, hükümeti, hürriyeti ve demokrasiyi ayrıntılı biçimde anlatmıştı.
Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşları, yaklaşık 600 yıllık teokratik, 10 yılık meşruti monarşiden, sadece 4 yılda egemenliğin kayıtsız şartsız millete verildiği bir cumhuriyet çıkardı ve bu cumhuriyeti adım adım laikleştirdi. Atatürk’ün 15 yılda çeşitli devrimlerle kurumsallaştırdığı bu laik cumhuriyet, 27 yıllık tek partili dönemin ardından çok partili demokratik bir düzene dönüştürüldü.
Bu nedenledir ki İsmet İnönü, 27 Haziran 1956’da Meclis kürsüsünden, bir baskı düzeni kurmaya başlayan dönemin Demokrat Parti hükümetine şöyle seslenecekti: “Aramızdaki farkı bilelim: Biz mutlakıyetten bugüne (demokrasiye) geldik, siz ise bugünden (demokrasiden) mutlakıyete gidiyorsunuz.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’e göre halk gerektiğinde hükümeti eleştirmeli, hükümet de halka hesap vermelidir.
Atatürk, 105 yıl önce, 1920’de şöyle demişti:
“Herhalde millet(in), hükümetin gözcüsü olması gerekir. Çünkü hükümetlerin yaptığı işler olumsuz olup da millet itiraz etmez ve (o hükümeti) düşürmezse bütün kusur ve suçlara katılmış demektir.”
Atatürk, hükümetin varlığının nedenini ise şöyle açıklamıştı: “Hükümetin varlığının sebebi, memleketin güvenliğini, milletin huzur ve refahını temin etmektir. Bütün memlekette gerçek bir güvenlik egemen olmalıdır. Millet, büyük bir huzur içinde, içi rahat bulunmalıdır.”
Hangi hükümet iyidir, hangi hükümet kötüdür? Atatürk, bu soruya da şöyle yanıt vermişti:
“Bir hükümet iyi midir, fena mıdır? Hangi hükümetin iyi ve fena olduğunu anlamak için ‘Hükümetten amaç nedir?’ Bunu düşünmek gerekir. Hükümetin iki hedefi vardır: Biri milletin korunması, ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır.”
Çağdaş, ileri hükümetlerin görevini de şöyle açıklamıştı: “İleri hükümetçiliğin ayırıcı özelliği, halkı gücüne olduğu kadar şefkatine de samimiyetle inandırabilmesidir. Büyük küçük bütün Cumhuriyet memurlarında bu düşünce şeklinin en geniş ölçüde gelişmesine önem vermek yerinde olur.”
Atatürk, 1930 yılında “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında, milletvekillerinden oluşan Meclis’i ve sınırlı zaman için seçilmiş hükümeti ve cumhurbaşkanı ile milli egemenliğin........
© Cumhuriyet
