Ben seni sevdiğimi
Nasreddin Hoca’dan Hacı Bektaş Veli’ye, Pir Sultan Abdal’a, Bektaşi’ye, Temel’e birçok tarihsel kahramanımızın bağırlarında toplumsal eleştiriyi topladığı ve dönemlerini zaman zaman aşarak kendi var oluşlarının üstünde zenginleştiği yadsınamaz.
Türkülerimizdeki sevdaların çoğu zaman kişisel bir tutku olmaktan çıkıp toplumsal bir durumun anlatımı olarak kabul edilmesi bu gerçekliğin bir parçasıdır.
Yemen, Çanakkale ya da Seferberlik türkülerinin yalnızca sevdalanana söylenmiş sözler olarak algılanmasının tarihsel ve kültürel birikimimizin küçümsenmesinden başka bir anlama gelmeyeceğini bir yana bırakalım, belirgin olarak hiçbir toplumsallık izi görülmeyen birçok türkünün de toplumsal duruma yönelik sesli muhalefetin bir ürünü olduğu apaçık bir gerçekliktir.
Böyle olmasaydı özellikle sevda, ayrılık ve özlem türkülerinin, ağıtların anlamları hiç de taşıdıkları yük kadar olamazdı.
İnsanların dramatik yaşanmışlığının iç dökmeleri ya da acının dışavurumu der geçerdik, onlar da bunca yıl kuşaktan kuşağa, zamandan zamana akamazlardı.
Bu gerçeklik bana türkünün toplumsal çığlığa dönüştüğünü düşündürdü.
Yârdan ayrılığın aynı zamanda yurttan ayrılık olarak yorumlanamayacağı sevda türküsü var mı?
“Beni........© Cumhuriyet
visit website