menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tespih taneleri gibi dağılmaktır, yenilgi

106 11
sunday

20 bin nüfuslu kentte, 18 Kasım (1912) günü fısıltılarla başladı. Türk ordusu yenilmişti.

Azalan top sesleri, nizami adımların sertliğinden uzak, ayaklarını sürüyerek toplanan birlikler, paramparça olmuş, apoletleri sökülmüş, kan izleri taşıyan üniformaları içinde beti benzi atmış askerler, her şeyin bittiğini gösteriyordu.

Mösyö Hasid, haberi doğruladı: “Ne mermileri kalmış ne erzakları. Mustafa Paşa teslimi imzalamış. Kurmay Başkanı Nuri Bey, az önce vedaya geldi bana. Ağlıyordu.

Sordum: “Peki nereye gidiyorlar?

Hasid: “Çareleri yok. Başkente sırtlarını dönüp işgal altında olmayan tek yoldan, Arnavutluk’a.

Ricat gecesi, bu yenik ancak cesur ordu terk ettiği topraklarda son kez Allah’ın adını anarak namaza durdu.

Sonra yürümeye başladı.

Gürültüsüz, korkunç bir suskunluk içinde, taşıdıkları yükün altında ikiye bükülmüş sırtlarıyla yürüyorlardı.

Daha düne değin bu ülkenin kaderini elinde tutanlar, Türk askerleri, hiçbir taşkınlık yapmadan, isyana kapılmadan, kendilerini yenen düşmana en küçük bir beddua etmeksizin gidiyorlardı.

Uykusuz gecelerin, yorgunluğun, yoksunluğun izlerini taşıyordu bembeyaz yüzler. Kasım ayının dondurucu soğuğunda, haftalardan beri bir lokma bulgur ve bir kaşık yoğurttan başka şey girmeyen boş mideleriyle, hüzünlü şövalyelerdi. Arkalarında kadınlar ve çocuklar bırakıp giden bu askerler, bir an için bile disiplini bozup muzaffer Hıristiyan ordularına küfretmeyi........

© Cumhuriyet